Dünya halleri karışık.
Siyasi gerilimler ve savaş halleri görülse de iş dönüp dolaşıyor ekonomiye bağlanıyor.
Avrupa’nın en zor kışına hazırlanması boşuna değil. Ukrayna savaşı, insani kayıpların acımasız yüzünü göstermesinin yanı sıra enerji ve hammadde kriziyle de tüm dünyayı etkiliyor.
Ama özellikle Avrupa ülkeleri pandemi sonrası en kötü dönemini yaşıyor bu kriz nedeniyle! Almanya’da üretim yönünü aşağıya çevirirken hizmet sektörü de geri kalmıyor bu süreçte.
Kıta’nın büyükleri olan Fransa, İtalya ve İngiltere de farklı oranlara ve biçimde bu zorlu süreçten nasibi almaya devam ediyor.
Ama ortak problem yüksek enflasyon ve düşük büyüme!
Türkiye’nin en büyük pazarı olan Avrupa’nın daha zor günler görmesi de kaçınılmaz görünmekte.
Durgunlukla boğuşan Almanya enerji sınavına girerken, Fransa daha ziyade enflasyona çareye odaklanmak zorunda görünüyor. Son dönemlerde yaşadıkları siyasi krizler nedeniyle birbirine benzetilen ve Britaly yakıştırması ile yüzleşen İtalya ve İngiltere ise hem politik hem de ekonomik açmazları dize getirmek zorunda görünüyor!
İtalya aşırı sağcı bir yönetime geçiş yaparak medet ummaya çalışıyor ağır ekonomik koşullara karşı.
İngiltere’ye ise başbakan dayanmıyor. Bu yıl için üçüncüsü ile yola devam hazırlıkları var.
Başbakanlık koltuğuna 5 Eylül’de Liz Truss, sadece 45 gün kalabildi yönetimde! Bu süreçte İngiliz piyasalarında pek görülmemiş bir oynaklığın yaşanmasına neden oldu.
Vergi paketi de sonunu getirdi başbakanlık koltuğunda.
Eski Başbakan Boris Johnson‘ın aday olmasını beklenirken Johnson, aday olmayacağını açıkladı. V son başbakanlık oylamasında diğer aday Penny Mordaunt, 100 milletvekilinin oyunu alamayarak yarıştan çekildi.
Neticede önceki seçimde Truss’ın rakibi olan eski maliye bakanı Rishi Sunak bu defa başbakanlığı garantiledi.
Ama Sunak’ın işi de hiç kolay değil… Küresel durgunluk ve enflasyonla baş etmek için elinde fazlaca enstrüman yok çünkü!
Ve unutmayalım ki Moody’s bu haftadan geçerli olmak üzere İngiltere’nin kredi notunu kırdı.
Bu durumda seçime kadar ülke ekonomisi daha fazla yara almadan götürmek asıl sorumluluğu olacak gibi görünüyor.
Özetle Avrupa tarafında 2022’nin son çeyreği ve 2023’ün ilk çeyreği adına manzara giderek kararıyor.
Dünyanın diğer bölgeleri de pek farklı değil.
Mesela nispeten iyi görünümdeki Çin de hedefleri tutturmaktan uzak bir görünümde… Dün açıklanan üçüncü çeyrek büyüme üretim ve hizmet verileri beklentilerden iyi geldi. Ancak yıllık büyüme hedefi olan yüzde 5,5’in çok altında bir gerçekleşme var.
Keza siyasi ve jeopolitik gelişmeler Çin piyasalarını olumsuz etkiliyor.
Örneğin Çin lideri Şi Cinping’in üçüncü dönem yönetimi ve hedefleri piyasalarca negatif fiyatladı. Hang Seng endeksi yüzde 7’ye yakın geriledi. Dolar/Yuan ise 7 seviyesini aştı!
Japonya’da ise başkaca haller var. Faiz artırmayan tek gelişmiş ülke olan Japonya’dan çok ani ve sert bir piyasa müdahalesi geldi.
Neden mi? Enflasyon yüksek, dış ticaret zayıf ve yen değer kaybediyor.
Cuma günü yen dolar karşısında son 32 yılın dip seviyesine indi.
Ve ardından Japon Merkez Bankası’ndan müdahale geldi. Piyasaya yaklaşık 46 milyar dolar dolar sürüldü. Ancak etkisi sınırlı kaldı.
Neticede Japonya Ekonomi Bakanı istifa etti. Ve yeni teşvik paketi için gözler ay sonuna çevrildi!
Özetle yüksek enflasyon, sıkılaşan finansal koşullar küresel üretimi de tehdit ediyor.
Bu atmosferse sıkı para politikası uygulayan ABD’ye sermayenin yönlenmesini ve doların güçlenmesini sağlıyor.
Ve bu döngü ise kısır bir hal alarak küresel enflasyonu körüklüyor.
Çözülmemiş bir Ukrayna meselesi ve kapıda bekleyen Tayvan sorunu da varken dünya ekonomisine umutla bakmak pek kolay olmuyor!