Geleneksel işsizlik tablosu açıklandı.
TÜİK’in verileri geçmiş aylara göre daha iyi bir manzara çiziyor.
Yüzde 10,9’a gerileyen bir işsizlik oranı söz konusu mayıs ayı itibarıyla.
Mayısla birlikte hareketlenen tarım ve turizmin nimetlerini görüyoruz diyebiliriz.
Ekonomideki bazı durgunluk alametlerine rağmen tek haneye doğru giden bir işsizlik rakamını yaz ayları boyunca görmemiz mümkün…
Yani enseyi karartmaya gerek yok!
Peki bu kadar tozpembe mi manzara?
Öncelikle istatistiksel yorumun gerçek işsizliği yansıtma konusunda bir sıkıntı yarattığı gerçeği var karşımızda.
Anketle belirleniyor istihdama ve işsizliğe dair istatistikler.
Katılımcılara “Son 3 ay iş aradınız mı?” ve “15 gün içinde işe başlayacak durumda mısınız?” diye iki temel soru yöneltiliyor anketin özünde. Gelen cevaplarsa manşet işsizlik oranı olarak karşımıza çıkıyor!
Oysa soruda geçen sürelerin dışında iş aramış ama sadece o dönem çeşitli nedenlerle iş piyasasına çıkamamış insanlar var.
Uzun süredir iş bekleyenlerin umut kaybetmesiyle verdikleri ironik cevaplar var. Ne işte ne okulda olan geniş bir genç kesimi var.
Bunlar görünür işsizlik istatistiğine tam olarak yansımıyor.
Çünkü işgücüne dahil sayılmayıp hesabın içinde yer alamıyorlar!
Haliyle de Avrupa’nın en düşük işgücüne katılım oranlarından biri Türkiye’nin payına düşmekte.
Bu nedenle gerçek işsizliğe dair yıllarca farklı kafalardan farklı sesler çıktı pekçok afaki rakamla.
Nihayet kısa süre önce TÜİK başka verileri de yayınlamaya karar verdi de daha net bir manzara görmeye başladık bu konuda!
Geniş tanımlı bir işsizlik rakamını açıklıyor artık TÜİK. Bu rakam aslında Avrupa standartlarında bir değerlendirmeyi belli ölçüde içeriyor. Ve işsizliğe daha gerçekçi bir tabana oturtuyor.
Açıklanan son veriye baktığımızda yüzde 22,4 gibi bir işsizlik oranıyla karşılaşıyoruz! Yani yuvarlak hesap her dört kişiden biri işsiz.
Genç nüfustaki işsizlik oranı ise bırakın geniş tanımlı olanı normal tanımıyla bile yüzde 20,3 seviyesinde.
Çok net bir yapısal işsizlik meselesi olduğunun işareti bu tablo.
Çünkü ekonominin yeteri miktarda iş olanağı üretememesi yanında giderek büyüyen bir üniversiteli işsiz ordusu var. Ve çok net biçimde vasıflı eleman açığı da giderek büyüyor.
İŞKUR’un ve özel iş bulma firmalarının açık iş pozisyonlarına dair verileri en net kanıt!
Yani ekonominin ihtiyacı olan insanı yetiştirme konusunda başarısız olduğumuz ortada. Üstelik açılan onca eğitim kurumuna rağmen bu başarısızlığın olması ailelerin eğitime döktüğü tonlarca paranın da boşa gittiği anlamına geliyor.
Değişen ekonomik ihtiyaçlara uyumlu bölümlerin açılmasında yetersizlik yaşanması yanında çok sayıdaki tabela üniversitesi de bu tablonun mimarları arasında!
Ve haftaya YKS sonuçları açıklanacak. Tercih maratonu başlayacak. Ama ne yazık ki çoğu nafile tercihe dönecek!
Diğer yanda Türkiye’deki işsizliğin bir de kamu kaynaklı bir nedeni var.
Nasıl mı?
Bekçi maaşı son düzenlemelerin ardından 10 bin lirayı aşmış durumda. Yani asgari ücretin yarısından fazla.
Tabi ki güvenlik personeline de az bu maaşlar… Ancak çok net bir gerçeklik var.
Kamuda çalışanların gelir durumları özel sektörün büyük bölümünden kat be kat iyi! Haliyle gençler ve aileleri yüksek ve garanti maaş için memuriyeti seçiyor.
Ancak, o kadroların da bir limiti var. Ve siyasi tercihle boş kadro üretmenin de bir ekonomik bedeli var bütçede.
Diğer yandanTürkiye’de asgari ücret ve civarı maaşa sahip olanların oranı toplam çalışanların yüzde 70’ine dayanmış durumda.
Kısacası üretim yapan ekonomiyi yukarı taşıyan insanları küstürüyoruz açlık sınırındaki gelirlerle.
Gençlerin iş ve maaş beğenmeyip burun kıvırmalarına da mazeret doğmakta.
Türkiye bu dengesiz eğitim, işgücü ve ücret politikasını değiştiremezse ilelebet vasat bir ekonomi olarak kalmaya mahkum olur!