Yeni hafta yeni rekor.
Dolar beklendiği üzere rekor tazeliyor.
Tüm para birimleri karşısında açık ara bir üstünlüğü var doların.
Bu tablonun reel ekonomiye yansıması ise yüksek enflasyon ve azalan rekabet gücü olarak karşımıza çıkmakta!
Küresel yavaşlamayla birlikte artan maliyetler gelecek adına ‘aman dikkat’ dedirten bir gidişatı sergiliyor.
Euro/dolar paritesinin düşüş trendini korumasının hem Bursa hem de Türkiye adına yarattığı risklere daha önce dikkat çekmiştim.
Halihazırda sanayicinin tadını kaçıran bir görüntü yaşanmaya başladı bile!
Talep, maliyet, finansmana erişim, fiyatlandırma ve karlılık anlamında sıkıntılı günlerden geçiliyor.
Üstelik dış pazarların verdiği negatif sinyallere iç pazar da azalan alım gücü nedeniyle eşlik etme aşamasına geldi.
Öncü göstergeler de yavaşlama yanında geleceğe dönük endişeleri gözler önüne sermeye başladı!
Mesela…
Eylül ayında Reel Kesim Güven Endeksi bir önceki aya göre 2,2 puan azalarak 99,9 oldu.
Bu endeks sanayicinin mevcut durum ve geleceğe dair sorulara verdiği yanıtlarla oluşuyor. Dolayısıyla gidişata dair de fikir verme potansiyelini fazlasıyla taşımakta.
Bu anlamda sanayicinin moral kaybına uğradığı açıkça görülüyor endekse bakınca!
Peki endeksi düşüren ya da bir başka deyişle sanayicinin canını sıkan faktörler neler?
Liste maalesef uzun…
Mevcut toplam sipariş miktarı, mevcut mamul mal stoku, gelecek üç aydaki üretim hacmi, gelecek üç aydaki toplam istihdam, gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı ve son üç aydaki toplam sipariş miktarına ilişkin değerlendirmeler endeksi azalış yönünde etkiledi.
Kısacası üreticinin halihazırda yaşadığı sıkıntılara geleceğe yönelik endişeler de eklenmiş durumda!
Endeksin yansıttığından da dramatik riskler de küresel çapta mevcut aslında. Ancak sanayicimiz zorluklarla mücadeleye alışkın olduğu için nispeten iyimser bir bakışa sahip.
O nedenle de kapasite kullanımı henüz eksiye geçmedi! Nispi olarak iç pazar desteği ile birlikte kapasite kullanım oranı eylülde bir önceki aya göre 0,7 puan artarak yüzde 77,4 seviyesinde gerçekleşti.
Ancak kapasite tarafın geçen yılın eş dönemine göre pozitif tarafta değil.
Yani çarkların yavaşlaması için giderek artan baskı oluşmaya başladı.
Özellikle otomotiv tarafında hem üretim hem ihracat hem de iç pazar anlamındaki birikimli sıkıntılar fazlasıyla kendini gösteriyor verilerde!
Ve mesele çok boyutlu. Yani bir çip krizi ya da fiyatlardaki astronomik artışlar değil sadece bu dev sektörü geriye götüren.
Kesinlikle elbette ki çip krizi üretime olumsuz yansımakta. Yüksek maliyetler de rekor fiyatları karşımıza çıkararak vatandaşın otomobile kavuşmasını neredeyse hayale dönüştürmüş vaziyette!
Ama bu temel sorunlara yüksek kredi faizlerini ve bankaların kredi verme konusundaki iştahsızlığını da eklemek şart mesela.
Ama fiyatları sadece maliyetlerin de zıplatmadığını unutmayalım.
Rekor döviz kurları ithal araç satışlarına da darbe vuruyor artık.
Üstüne üstelik rekor seviyede vergi ile de tüketici karşı karşıya otomotiv cephesinde.
Ve vatandaşı az da olsa rahatlatacak olan vergisel bir adımın da atılmadığını yine hatırlatalım bu yazıda da!
Matrah düzenlemesi bir türlü yapılmadığı için en ucuz araçlar da en pahalı araç da artık neredeyse aynı vergi oranına yani yüzde 80’e tabii durumda.
Otomotivin hem içerde hem de dışarıda küçülmesi için hayli yeterli gerekçe varken hiç olmazsa vergi yükü hafifletilmeli! Hem de bir an önce.
Keza sektörü destekleyecek farklı düzenlemeler içeren bir paketin sağlayacağı fayda da ortada.
Sanayideki risklerin azaltılabilmesi için bir an önce harekete geçmekte fayda var.
Seçim civarına denk gelecek KGF ve benzeri desteklerin sadece yara bandı vazifesi görmemesi adına!