Siyaset sahnesi toz duman.
İttifaklar, pazarlıklar, masadan kalkmalar, masaya oturanlar, masanın sofraya dönüşmesi…
14 Mayıs’a sayılı günler kala ortalık hayli karışık.
Öyle ki siyasetin kazanı kaynadıkça deprem felaketi de unutuldu gitti! Ekonomik sorunlar da önemsizleşti, jeopolitik sorunlar masadan kalktı adeta, kadına şiddet, çocuk hakları da gündemden düştü.
Varsa yoksa siyaset.
Sadece 600 koltuk için on binlerce kişinin kapışması en somut örnek oldu.
Özellikle geçen haftaya damgasını vuran adaylık kapma yarışı, ittifak üyesi partiler arasında da parti üyeleri arasında da sıkı kapışmalara yol açtı!
Neticede sevinenlerden çok üzülenlerin olması doğal. Klasik ifade ile küskünlerin varlığı da kaçınılmaz bir sonuç.
Peki bu küskünler seçim sonuçları üzerinde ne kadar etkili olur?
Partiye göre ile göre elbette ki bir etki söz konusu olacaktır.
Özellikle de meclisteki vekil sayıları bazında hassas bir denge söz konusu iken küskünlük meselesi epey öne kazanabilir.
Ama çok hayati meselelerin ivedilikle gündemde tutulması gereken günlerdeyiz.
Ve her parti tarihi bir önem atfediyor bu seçimlere.
Yani kimsenin küsme lüksü olmamalı! Dağ gibi çözülecek mesele varken özellikle de…
Herkesin partisine, dava ve ilklerine sahip çıkarak mücadele etmesi gerekir. Öyle ya şimdiye kadar verilen mesajlar adeta bir milli mücadele ve kurutuluş savaşı mottosuydu ittifaklar adına.
Demek ki her neferin mücadele gücüne sonuna kadar ihtiyaç var!
Oysa ki; aday olanlar da olamayanlar da tartışma konusu olarak gündemin baş maddesi olarak karşımızda dikilmeye devam ediyor.
Görünen o ki; bu tartışma kolayca gündemden düşmeyecek.
Ve 14 Mayıs için geri sayım hızlanırken içimiz dışımız daha fazla siyasi polemik ve kapışmayla dolacak!
Peki vatandaşın ne kadar umurunda siyasetin gündemi?
Siyasetle doğrudan bağları olanlarla sempatizanlar dışında pek de kimsenin umurunda değil. Olmaması da lazım.
Çünkü siyaset sahnesindeki toz duman vatandaşın yaşadığı sorunları gölgelemekten başka bir işe yaramıyor.
Ve başta hayat pahalılığı olmak üzere vatandaşı kara kara düşündüren çok sayıda sorun var!
Millet karnını doyurma derdinde. Açlık sınırı olmuş 9 bin 590 lira. Asgari ücreti bin liradan fazla aşmışken açlık sınırı, adayların koltuk kapma sevdasına çok da hoş bakılmayacağı açık!
Dana kıyma üç yüz lirayı soğan 30 lirayı aşarken de siyasetin ne kadar karın doyuracağı ayrı bir mesele.
Taze açıklanan TÜİK’in verileri de işsizlikteki yükselişi ortaya koymakta. Yüzde 10 seviyesine çıkan manşet işsizlik rakamına karşın sokaktaki asıl işsizliği gösteren atıl işgücü oranı yüzde 23,4 seviyesinde.
Yani çalışmak isteğinde olan dört kişiden biri işsiz demektir.
Bir tarafta hayat pahalılığı ve işsizlik gibi çok somut ve yapısal sorunlar çözüm bekliyor. Diğer tarafta depremin yarattığı sosyoekonomik sorunlara çare lazım.
Ama gündem bir türlü bu konulara gelmiyor. Gelse de popülist söylemlerin dışında çok az şey duyduk siyasilerden!
Artık boş vaatler yerine somut ve kalıcı çözüm önerilerinin sahne alması şart.
Ve seçimlerden hemen sonra iktidara kim gelirse gelsin bir an önce icraatlare başlaması da şart. Kaybedecek bir günümüz bile yok çünkü.