Haftaya iki müjdeli haberle başladı öğrenciler.
YKS açıklandı. Tabii ki sevinenler olduğu kadar üzülenler de oldu!
Ama bu yılın özelliği olarak kalkan baraj, sevinen sayısını fazlasıyla artıracaktır. Böylece dolmayan kontenjanlar için de biraz umut doğmuş olmakta.
Umutları tazeleyen bir başka müjde de KYK kredilerinde biriken faiz yükünün sıfırlanmış olması! Daha doğrusu faizden çok daha ağır hale gelen ÜFE oranındaki yükten kurtuldu gençlerimiz. Çünkü kullandıkları kredinin yani ana paranın üzerine sadece son bir yıl itibarıyla yüzde 138’lik ÜFE yükü binmişti.
Tefeci faizinden beter!
Haliyle bir uyarlama bir nevi af şarttı…
Bu genel seçimlere artık zamanında yapılsa bile bir yıldan az süre kaldığı için olsa gerek bütün ÜFE kaynaklı faiz yükü silindi KYK kredilerinde. Aynı oy beklentisi mantığının tercih barajının kalkmasında da işlediğini düşünmek zor olmasa gerek.
Kısacası seçim sandığı sihirli değnek gibi gençlerin imdadına yetişti!
Peki her şey toz pembe mi artık üniversiteliler için?
Keşke…
TÜİK’in istatistikleri üniversite mezunlarının yüzde 13’ünün işsiz gezdğini söylüyor. Yani genel işsizlik oranının üzerinde! Üstelik daha gerçekçi olan yani bir nevi sokaktaki asıl işsizliği ifade eden geniş tanımlı işsizlik oranları yüzde 20’nin üzerinde seyrediyor.
Yani her beş üniversite mezunundan birinin işsiz olduğu rahatlıkla söylenenilir.
Yakın geçmişin popüler mesleklerinin çoğunun da revaçtan giderek uzaklaşması gibi bir sorun söz konusu!
Artık iş bulmak avukatlar için de zorlaşıyor, makine mühendisleri için de inşaat mühendisleri için de…
İş bulanların azımsanmayacak bir bölümü ise asgari ücretle çalışmaya razı olmakta. Kendi mesleği dışındaki işlerde çalışanlar da hiç az değil!
Neden peki böyle dengesiz bir tablo var?
Pek çok üniversitenin pek çok bölümü vasıfsız mezunlarıyla tarih sayfalarındaki yerini aldığı için.
Plansız açılan okul ve bölümler iş piyasasının ihtiyaç duyduğu eleman sayısının çok üstünde mezun verilmesine yol açmış durumda!
Üstelik mezun kalitesi de vasıf anlamında hayli sorgulanır cinsten. Dolayısıyla boş olan iş pozisyonları da dolmakta zorlanıyor bu kez.
Gençlerin iş beğenme konusunda da haklı ya da haksız nedenleri olması da işsizliği artırıyor ne yazık ki!
Ekonominin nüfus artışına yeterli bir istihdam üretemediği de bir başka gerçek.
Ancak, işsizlik riski ve düşük gelir olasılığı üniversiteli olma hayallerini hiçbir şekilde engellemiyor..
Üstelik devasa masraflara rağmen aileler de geleceği belirsiz bir yatırıma teşvik ediyor çocuklarını! Oysa herkesin üniversite mezunu olmasına gerek de yok ihtiyaç da yok.
Herkesin memur olmasına gerek olmadığı gibi. Üretimde çalışacak insana asıl ihtiyaç var.
Ama herkes masa başı iş peşinde!
Üstelik tercihlerde de ekonominin ve geleceğin istediği meslekler büyük oranda ıskalanıyor.
Haliyle özellikle başka şehirlerde okuyanların devasa masrafları ileride ölü yatırıma dönüşebilmekte.
Hesap zor değil.
Masraflar şehirden şehre, üniversiteden üniversiteye değişiyor elbette.
Bursa’yı kriter alalım.
Öğrencimiz devlet yurdunda kalıp sadece yurtta ve okulda yese içse… Yani dışarıdan bir tost dahi almasa, çay kahve içmese… Sinema, tiyatro, eğlence de umurunda olmasa!
Ulaşım, kitap, kırtasiye ve benzeri masrafları da kattığımızda.
Üniversitelerin açılacağı ekim ayındaki fiyatları dikkate aldığımızda en az 3 bin lira masraf demektir aileler için. Ama yukarıda çizdiğimiz tablo bitkisel hayatla eş anlamlı bir öğrenci için!
Elbette çay kahve içip konsere de gidecek. Yani 4 binden aşağıya inmeyecek harcamaları 2022 – 2023 öğretim yılında.
Özel yurtta kalanlar veya kirada olanlar içinse masrafın 6 – 7 bin lirayı bulması iyimser bir öngörü aslında.
Kısacası bir asgari ücret üniversiteliye ayrılmak zorunda öyle ya da böyle!
Bu fiyatların sabit kaldığını düşünsek bile 4 yıllık bir okulun en düşüğü 160 bin liradan başlayıp 200 bin ile 300 bin liraya giden bir maliyeti olduğu görülür.
Karşılığında iş ve tatminkar gelir garantisi olmadan!
Sözün özü; tercihlerde kılı kırk yarmakta sayısız fayda var.