Mücadeleye devam.
Canları enkaz altından çıkarma mücadelesine… Yaralıları yaşatma mücadelesine… Depremzedelerin ihtiyaçlarını yetiştirme mücadelesine… Başlarını sokacak ev imkanlarını yaratma mücadelesine… Fırsatçılara fırsat vermeme mücadelesine… Devam.
Tüm Türkiye seferber oldu. Acıları hafifletmek için mücadele veriyor.
Kısır çekişmelerden, her alandaki fırsatçılıktan uzak koordineli bir yardım seferberliğini yürütebilmek ise en kritik sorun olarak duruyor hala!
Yara sarma süreciyle birlikte normalleşmenin çok boyutlu yönleriyle yüzleşebilmek için de de eylem planlarının bir an önce ortaya konması gerekiyor.
Sağlık, barınma, eğitim başta olmak üzere depremden etkilenen vatandaşlara uzun vadede ne tür çözümlerin sunulabileceği ortaya konmalı. Ve bu çerçevede tüm kurum ve kuruluşların görev alanları netleştirilmeli, işbirliği altyapısı oluşturulmalı şimdiden!
Mesele sadece ihtiyaçları karşılayacak finansal kaynakların yaratılması değil. Elbette ki parasal destekler özellikle kısa ve orta vadede hayati önemde.
Devletin böyle bir yıkımın altından tek başına kalkması pek mümkün değil çünkü! Diğer tüm sorumluluklarını yerine getirmek zorunda olduğu unutulmamalı.
Yani iç ve dış tüm kaynaklar çok değerli.
Ancak, sosyal ve psikolojik anlamda oluşan ve oluşmakta olan ciddi sorunlar mevcut. Mesela ciddi bir göç tetiklenmiş durumda! Çok hazırlıksız ve kontrolsüz biçimde çok yoğun bir nüfus hareketi batı illerine doğru başladı bile.
Bir yandan gelenlerin insanca tüm ihtiyaçlarının karşılanması önemli. Diğer yandan da kalıcı iskanı düşünenler için okul ve iş sahibi olma olanaklarının yaratılması gerekiyor!
İlk aşamada devlet destekleri ile idame ettirilecek günlük hayatın normalize olması sırasında yaşanabilecek ciddi sosyal ve psikolojik sorunları olacaktır deprem mağdurlarının.
Felaketin hafızalardan silinmesi kolay değil. Hele de çocukların travmaları yıllar sonra bile acı izler bırakabilir! Özellikle de yakınlarını kaybetmiş olanların hayatı kökten değişecektir.
Hayatlarını kökten değiştiren bu süreç depremzedeler adına eğitimde başarısızlık ve iş bulamama gibi sosyal sorunları da miras bırakabilir.
Yoğun göç almakta olan İstanbul ve Bursa gibi büyük şehirlere uyum sağlamak ve iş sahibi olabilmek pek de kolay bir süreç olmayacaktır! Aynı zamanda deprem mağdurlarını misafir etmekte olan kentler için de hem mekansal hem de sosyoekonomik yükler oluşabilir.
Hem Ankara’ya hem de yerel yönetimlere büyük görev düşecektir bu ani yükü başarı ile yüklenebilmek konusunda.
Ve görev sadece siyasilerin, yerel yöneticilerin değil artık.
Eğitimciler, sosyologlar ve psikologlar da sahada olmalı ve uzun soluklu planlama sürecinin de parçası olmak zorundalar.
Ama aynı zamanda şu anda acil yarayı tedavi ederken herkesin yığıldığı Marmara Bölgesi’nin de çok ciddi bir risk altında olduğu unutulmamalı!
Malum deprem beklemez. Oysa etrafımız fay kaynıyor.
Çok yönlü tedbir için geç kalma lüksümüz yok!