Hal ve gidişat nasıl?
Konu ekonomi. Küresel ekonomi! Ve sonra milli ve yerli ekonomi…
Özet yanıt IMF’nin Küresel Finansal İstikrar Raporu’nun ekim sayısının başlığında yer alıyor aslında!
“Yüksek Enflasyon Ortamında Gezinmek”…
Yani dünyanın derdi ortak enflasyon canavarı.
Rekorlara doymayan canavar her gün fakir fukaranın minicik gelirlerini daha da büyük iştahla tüketiyor!
Ve orta direk kavramını bile haritadan silecek bir gidişatı da tetiklemiş oldu.
Çünkü hemen her ülke kendince bir tarihi zirve yaşıyor hayat pahalılığında.
Türkiye’de ise hayat pahalılığı günlük sıradan bir olay haline geldi neredeyse! Zamsız gün yok gibi çünkü. Haliyle insan alışmakta. Ve enflasyon olağan hale gelmekte.
Ama maalesef ki eriyen gelirler azalan alım gücü olağanın ötesinde sıkıntıları dayatıyor.
Aslında IMF raporunda da dikkat çekildiği üzere, dünya ekonomisi, on yıllardır karşılaşmadığı bir zorluk olan “inatçı yüksek enflasyonla” karşı karşıya!
Yani mesele sadece bizim meselemiz değil.
Ancak sorun küresel olunca bu süreç ek yükleri de ne yazık dayatıyor ülkemize. Hem iç hem de dış enflasyon kaynaklarının varlığı ne yazık ki Türkiye’yi çok zor koşulların içine itmiş durumda.
Dışarıdan ithal edilen enflasyonun baskısı var özellikle enerji üzerinden. Bir de başta ABD olmak üzere dünya ülkeleri enflasyona karşı faiz silahına sarıldıkça döviz üzerinden gelen darbe ile karşılaşıyoruz.
İçteki ek maliyet artışları ve fırsatçılık ruhu da bu süreci destekler bir özellik taşıyor!
Enflasyonla mücadelenin de büyümeyi destekleyen politikalar nedeniyle çok sınırlı kaldığı görünmekte.
Bu çerçevede küresel çaptaki arz kaynaklı enflasyon, yüksek faizlerin dayattığı yüksek kur yükü ve yavaşlayan ekonomiler topyekün bir dert oluşturmakta.
Çünkü artan dış açıkların daha da tırmanmasına yol açan bir manzara var. Azalma eğilimi gösteren dış talep ve maliyet kaynaklı kar erozyonu ihracatçı kesimleri ciddi biçimde tehdit ediyor artık!
IMF uzmanlarını da dikkat çektiği üzere küresel finansal koşullar sıkılaşmakta ve makroekonomik temelleri zayıf olan birçok ekonomiyi de bu süreç olumsuz etkilemekte.
Geleceğe dair uyarlar da es geçilecek cinsten değil.
“Ufukta fırtına bulutları varken küresel ortam kırılgan.” değerlendirmesi kayda değer.
Türkiye açısından kırılganlık özellikle dövizdeki risklerde beliriyor.
Dövize olan ihtiyaç her ay yükselirken döviz bulmanın maliyeti artıyor. Finansman açısından düzenli döviz girişi şimdilik çok da garanti bir görüntü vermiyor!
Nasıl mı?
Cari açıktaki gidişat net ipuçları veriyor riskler hakkında.
Ağustos ayında cari açık 3,11 milyar dolar oldu. Yıllık cari açık da 40,9 milyar dolara çıkarak 2018 yılından bu yana kaydedilen en yüksek seviyeye ulaştı!
Açığı finansa etme yolumuz ise ne yazık ki kaynağı belli olmayan döviz girişleri oldu.
Ağustosta net hata noksan girişi 4 milyar dolar olurken Ocak-Ağustos döneminde ise toplam net hata noksan girişi 28,3 milyar dolarla rekor kırdı.
Yani ihtiyaç olan dövizi bulamam riski mevcut… Küresel faiz artışı ortamında kur riskini de beraberinde getiren bir tablo anlamını taşıyor bu durum!
Kısacası enflasyonu daha da şımartacak bir riske karşı çok dikkatli olmak gerekiyor.
Sözün özü; birbirini sarmal halinde besleyecek bir kur – enflasyon döngüsüne izin vermemek şart.