Harç bitti, yapı paydos.
Büyük büyük laflarla, hamaset dolu marşlarla ve kallavi primlerle uğurladığımız ‘Bizim Çocuklar’, gerisin geriye evine döndü.
Açıkçası bir futbolsever olarak bu sonucun beni hiç üzmediğini söylemem gerekir.
Zira, turnuvadaki 24 takım içerisinde ne oynadığını bilmeyen ve futbolları ile keyif vermeyen ‘Bizim Çocuklar’ mevcut halleri ile o atmosfere de yakışmıyordu.
Neyse, şimdi bir tatil yaparlar; sonra da yeni turnuva primleri için eleme maçlarında harikalar yaratırlar.
Biz bu filmi EURO 2016’da da izlemiştik, yabancısı değiliz.
Bizim gibi ‘üçüncü dünya ülkesi’ olmaktan keyif duyan ve vasata alışan bir ülke için bu sonuç bile tatmin edicidir, etmese de bir ay sonra unutulur gider.
Açık konuşalım;
TRT’si ile, futbolcusu ile, kadrosu ile, futbolu ile, teknik adamı ile koca bir ülkeyi ancak bu kadar futboldan soğutabilirdiniz. Milli takım gibi ortak bir değer ancak bu kadar siyasallaşabilir, ucuz politikalara kurban edilebilirdi.
Hamdolsun, gerçek oldu.
A Milli Futbol Takımı’nı ‘Bizim Çocuklar’ diye pazarlamaya çalışmanın, bir futbol organizasyonunu savaş atmosferine sokmanın başarı getirmeyeceği belliydi; öyle de oldu.
Ayrıca, liyakatin öldüğünü de Milli Takım kadrosunda bir kez daha gördük. Örneğin, Milli Takım Teknik Direktörü, kadroyu hangi kriterler eşliğinde kurdu? Madem seçim onundu, neden Galler maçı sonrası ilk olarak futbolcuları ateşe attı?
Kamuoyunun sıkça adını zikrettiği ve Süper Lig’de geçen sezonu başarılı bir şekilde geçiren isimler neden kadroya dahil edilmedi? Bunu sadece kadro tercihi olarak yorumlamak ne kadar doğru?
Madem tüm tercihler doğruydu, biz neden turnuvayı kötü futbolla, bir gol atıp sekiz gol yiyerek grup sonuncusu olarak tamamladık?
Madem bu kadar kötü bir tablo çıktı ortaya, prim konusu ne olacak?
Milli kadronun neredeyse yarısı reklam filmlerinde boy gösteriyor. Turnuva hazırlığı böyle mi yapıldı?
Daha çok soru gelir insanın aklına… Sorulur da, cevap alınabilir mi bilemedim.
Ancak anlamadığımız nokta şu:
Biz bu tür turnuvalara ne fiziksel olarak, ne de psikolojik olarak hazırlanabiliyoruz. Turnuvaya katılım bizim için öncelikli hedef oluyor, onu başarınca da ipleri gevşetiyoruz. Bu durum başarısızlığı getiriyor, gelen her başarısızlık sonrasında da yetkili olduğunu zanneden şahıslar, birbirinden abuk yasaklarla durumu kontrol altına alacağını zannediyor.
Maç içinde bir anda sinirlerimiz geriliyor, kavga edecek yer arıyoruz. Bazen oyunun kurallarını baştan koyuyor, ne alakaysa rakibimizin milli marşlarını ıslıklıyoruz.
İtalya maçında Merih’in kendi kalesine attığı gol sonrası spikerin ‘Üzülme Merih, sen bu vatan için neler yapmadın ki’ vecizesi, durumumuzu yeterince anlatıyor bence.
Siyasetten sanata, bilimden genel kültüre her alanda yokları oynuyoruz. İşin kötüsü, marifetimizle oturmak yerine daha çok konuşuyoruz. Memlekette herkes uzman, herkes bilirkişi oldu. YouTube gurmelerden ve yorumculardan, Twitter siyasi analizcilerden, Instagram fotoğrafçılardan geçilmiyor.
Veyis Ateş’in ‘gazeteciyim’ diye ortalıkta dolandığı bir ülkeden bahsediyorum. Durumun vahametini varın siz hesap edin…
Hal böyleyken;
Bence ‘Bizim Çocuklar’ın turnuva sonunda heykeli dikilsin. Heykeli de memleketin dört bir yanında muhteşem eserlere imza atan isimler ortaklaşa yapsın.
Bu finali hepimiz hak ediyoruz çünkü.