Vakti zamanında…
‘Bursa’ya neden iletişim fakültesi açılmamalı’ başlıklı bir makale yazmış ve iletişim fakültelerinin mümkünse hali hazırdaki sayısının düşürülmesini, hatta ve hatta yetenek sınavı ile alım yapılmasını önermiştim naçizane.
Zira, pıtrak gibi türeyen üniversitelerimizden mezun olan gençler sektörde iş bulamıyor, tecrübe kazanamıyor, okuduğu okulun iş kolunda iş bulamayan yeni mezun arkadaşlar kah bunalıma giriyor, kah çareyi sektör dışı başka işlerde çalışmakta buluyor.
Hala dediğimin arkasındayım…
Gazetecilik mesleğinin sınırlarının çizilmesi taraftarıyım. Artık meslek odası mı kurulur, dernekler mi bir adım atar bilmem ama sektör dışından ‘transfer’ işi bitmeli.
Peşinen belirteyim, bu faşizan bir bakış açısı değil, sektör paydaşlarının işsizlik kıskacından kurtulması için ortaya atılan bir fikirdir. Zira bu sektörde ‘alaylı’ olarak tabir ettiğimiz ve yıllardır işini hakkıyla yapan çok sayıda isim mevcut, sapla samanı karıştırmayalım.
Meslektaşlarımız iş bulamamaktan yakınırken, çoğunluğu asgari ücret ile yaşamını idame ettirmeye çalışırken iki haftalık kurslarla, bu kurslarda verilen iş garantileriyle yaşanan krizi daha da perçinlemeyin dedim, dedim de ne oldu…
Birkaç senedir ısrarla ve inatla devam eden kursların bir yenisi bu kez ‘akademi’ sıfatıyla zuhur etti, ediyor ve yine iş garantisinden bahsediliyor. Bugüne kadar 70 kursiyer, İŞKUR vasıtası ile kamu kurum kuruluşları ve özel sektörde istihdam edilmiş, bu sene kontenjan 50 kişi olarak belirlenmiş. İki haftada, 50 yeni çalışan gelecek sektöre. Bir de bu hızlandırılmış eğitimler neticesinde sektöre ‘vasıflı personel’ kazandırılacakmış, mübarek olsun. Al gözüm sana ‘yepisyeni’ medya!
Evet, bilhassa o köşe yazarlığı dersi ile yeni medyacıların vasıf kapasitesi hayli artacaktır, yürekten inanıyorum. Mesela ne anlatılacak o derste çok merak ediyorum.
Köşe yazısı insanın fikrini dile getirdiği yazılar değil midir? Herkesin üslubu başka değil midir? Köşe yazısının bir formatı ya da bir tarifnamesi mi vardır ki dersi verilecek?
İlginç tabii…
Bir gözlerinizi kapatın ve hayal edin;
Siz hiç Baro’nun iki haftalık kursla yeni avukatları sektöre dahil ettiğini duydunuz mu?
Ya da iki haftalık ilkyardım eğitimi verilenlerin doktor olması gibi bir öneri işittiniz mi?
Düşününce ne kadar abuk geliyor değil mi?
Peki, hukukta ve tıpta yaşanmasını tasavvur dahi edemediğiniz bu olay, gazetecilik için neden normal karşılanıyor? Onlar da meslek, bizimki de meslek. Hatta bizimki, kimilerine göre iki köşe yazısı ile ‘namusu ve şerefi kurtarılmak zorunda kalınan’, kimine göre de alabildiğine kutsal bir meslek.
Neden ısrarla ve inatla iş bulamayan insanları iş sahibi yapmak yerine ‘garantisi’ bir yıl sonra sona erecek ve sektörün yeni işsizleri olacak olan genç arkadaşlar sektöre dahil edilmek isteniyor?
Hali hazırda medyada çalışanların hangi sorununun çözümüne öncülük edildi de ‘dışarıdan’ yeni istihdam çabaları oluşturulmaya çalışılıyor?
Bu kurslarda ders veren, engin bilgilerini kursiyerlere aktarmaya hazırlanan dernek başkanlarının, dernek üyelerinin aklına başka çözüm önerisi gelmiyor mu?
Bakın ben önereyim mesela birkaç tane:
‘Şirketlerde, kamu kurumlarında yer alan ‘Basın birimi’ içerisinde iletişim fakültesi mezunu istihdam etme şartı’ getirilse nasıl olur?
Ya da madem kurs illa da verilecek, hali hazırda sektörde yer alanlara yönelik bir atölye çalışması tertip edilse nasıl olur?
Madem gazetecilik için bu kadar yanıp tutuşuyoruz, mesleğin gidişatının ne yöne olduğuna dair bir panel düzenlense ve özellikle genç arkadaşların düşünceleri alınsa, beklentileri dinlense nasıl olur?
Ben üçüne birden toplu cevap vereyim: Olmaz!
Çünkü bizde niyet üzüm yemek değil…
Bağcının da Allah yardımcısı olsun…