Kalb öncesi zamanlar vardı…
Erkan Oğur, 2000 yılında böyle söylüyor ‘Fuad’ albümünün açıklamasında.
Fuad, tasavvuf düşüncesinde kalpteki hayat noktası anlamına geliyor. Ceninin, anne karnındaki gelişimi esnasında kalbin ilk atışı deniyor. Bazıları, kalbin ilk ve son atışı arasında geçen zamanı ‘Fuad’ diye adlandırıyor.
Erkan Oğur, ekliyor daha sonra;
o ilk darbe anı ve hareketin başladığı hayat noktası “fuad” ile sarsılır cisim… gücü vardır, sesi vardır. ritmi vardır… kalb, hayata hevesle tüm gerçekliği ile başlar… hızlanmalar, yavaşlamalar, heyecanlar, korkular, aşklar, mutluluklar, keskin şoklar, gider bozuklukları, yetmezlikler, hastalıklar, durma ve yeniden başlamalar… derken cisme gelen sinyal ve durma anı… “fuad”. en küçük sonsuzluktan, en büyük sonsuzluğa, yokluktan varlığa kainatı başlatır, “fuad”… orada artık ne son ne de ilk olmak tariflenemez. mutlak varlık yegane gerçektir… kalb öncesi, kalb anı, kalb sonrası sorularını kendime sormaktayım… kalbin kırıldığı an vardır ki, o hayat noktasında “fuad”dan kırılır. kalbin en mutlu olduğu an “fuad”dır… “fuad” ile görür, duyar, dokunur, tadar, koklar, sever, gariplikleri sezer, hissederiz… ve “fuad” ile düşünürüz. yeteneklerimiz ve hatta hiçbir zaman keşfedemeyeceklerimiz “fuad”…
Hani kimi zaman birileri çıkar kendilerine göre gelmiş geçmişli listeler hazırlar ya, Fuad, benim için o listenin daima en üst sıralarında yer alır.
İşte bu harikulade albüme büyük anlam katan duduk üstadı Ermeni müzisyen Djivan Gasparyan, geçtiğimiz gün yaşama veda etti. Yalan yok, zaten aklımdaydı ya ben de bir kez daha dinledim Fuad’ı, Mayrig’i, Yemen’i, Siyah Perçemlerin Gonca Yüzlerin’i…
İstediğin kadar dinle, müzik susunca gerçek hayatla baş başa kalıyor insan. Gözünü açıp normale dönünce iç sıkıcı, bunaltıcı gündeme tekrar kavuşuyorsun. ‘Bir tane hayırlı şey olmaz mı şu memlekette?’ diye sorarken kendi kendine, bin tane melanet diziliveriyor baş köşeye.
Ağzımızda tat, yüzümüzde gülümseme, dizlerimizde derman kalmadı. Yaşamanın tadını unutalı çok oldu ya, gün doldurmak için ‘öylesine’ yaşıyor gibiyiz.
Birileri ya da bir şeyler bize hayatın ne olduğunu unutturdu. Hisler, duygular, sevinçler başka bir iklimin parçası sanki. Belki bir nefes ya da bir kıpırtı bizi kendimize getirecek ama nerdee…
Halimize bakınca, üstadın o sözü bir kez daha anlam kazanıyor.
Kalb öncesi zamanlar vardı…