Bir sabah ne kadar alelade olabilirse eğer, öyle bir sabahtı.
Hayatın rutin keşmekeşi arasında mevsimin baş belası polenler havada uçuşmakta, korna sesleri işine, okuluna yetişmeye çalışan insanların koşuşturmasına karışmaktaydı.
‘Eksildi ömrümüzden kim bilir kaçıncı gün’ felsefesine dalmadan, olağan akışın içine bıraktım kendimi. Mesaimin başlamasına daha vardı aslında ama ben de sanki geç kalmış gibi telaşlı bir şekilde hareket etmeyi daha uygun gördüm. Sigarayı bile arkamdan atlı kovalıyormuş gibi içtim. Bu arada sağlığa ne kadar zararlı olduğunu da tekrar test etme fırsatı yakaladım.
Saniyeler kanat taktı, dakikalar birbirini kovaladı ve sonunda mesai başlangıcına 15 dakika kala geldim kuruldum ofisteki sandalyeye.
Derken bir boşluk hissi hasıl oldu içimde.
Derin bir yalnızlığın kıyısındaymışçasına, vızır vızır akan hayatın tam ortasında tek başına duruyormuşçasına bir his.
İsmi bile var, belki duymuşsunuzdur: Awumbuk.
Papua Yeni Gine’de yaşayan Baining halkının, eve gelen ve bir süre kalan misafirin gitmesinin ardından yaşanan boşluk ve yalnızlık hissine verdiği isimmiş ‘awumbuk.’
Baining kültüründe giden misafirlerin daha kolay seyahat edebilmeleri için bir tür ağırlık bıraktıkları düşünülüyor. Bu ağırlık havaya bulaşıp awumbuk’a neden oluyor. Bu havayı emmesi için bir kase su gece boyunca dışarı bırakılıyor ve ertesi sabah erkenden bir tören düzenlenerek su atılıyor.
Aslına bakarsanız bizim gidenin arkasından su dökmemizin lacivert versiyonu. Demek ki kültürler farklı olsa da gidenin boşluk hissi aynı insan hayatında.
Gelen gidiyor neticede, yaşamın kuralı bu. Kim gelirse gelsin bir şekilde o veda gerçekleşiyor. Bazıları kişinin özel hayatına etki ediyor, bazıları da toplumsal yaşama damgasını vuruyor.
O damgayı vurmayı başarabilen kişiler, aradan kaç yıl geçerse geçsin unutulmuyor. Onu hiç görmemiş, hiç tanımamış insanlar tarafından anılıyor, ortaya koyduğu eserler konuşuluyor, seviliyor. Yıllar önce gerçekleşen bir vedanın ardından yıllara meydan okuyan bir hatırlanma duygusu yani.
Bursa Büyükşehir Belediyesi de ‘Mavi Gözlü Dev’ Nazım Hikmet’in ölümünün 61. yıl dönümünde şehirde ‘Nazım Hikmet Yılı’ ilan etti.
Bir süredir edebiyata ve sanatın hayatın içindeki ritmine sırtını dönen Bursa için elbette güzel bir gelişme. Hatta Başkan Bozbey’in dediğine göre, birdenbire bir metro istasyonunda Nazım’dan bir şiir duyarsak şaşırmamak gerekirmiş, böyle sürprizlere hazır olmalıymış Bursa ahalisi.
Sıcağın tavan yaptığı şu günlerde biri çıkıp da ‘Bu dünya soğuyacak günün birinde’ diye başlarsa şiire bir anda ‘Ne zaman?’ sorusuyla da karşılaşma ihtimali de var tabii ama olsun, şiir güzeldir.
Emeği geçenleri tebrik etmek gerek.
Yıllarını Bursa Hapishanesi’nde geçiren Nazım’ın dizeleri, en azından bir sene boyunca Bursa’nın seslerinden biri olacak.
Nazım Hikmet, vatanını sevmenin yaşattığı bedelleri geride bırakarak göçtü gitti bu dünyadan. Çok sevdiği ülkesinde yıllarca yasaklı kaldı.
Bu yasakların verdiği ağırlık hissi de yavaş yavaş böyle etkinliklerle atılıyor toplumun üzerinden. Gerçi bu duygunun hafiflemesi için kaç kap su bırakmak gerekir kapının önüne, bir düşünmek lazım.
Hoop, döndük mü bak yine ‘awumbuk’a…