14 Mayıs seçimleri parlamento anlamında sona erdi.
Seçimden 9 gün önce yayınlanan ‘Seçime bir hafta kala Bursa fotoğrafı’ başlıklı yazımda kendimce değerlendirmelerde bulunmuş, Bursa özelinde AK Parti’nin 7, CHP’nin 7, İYİ Parti’nin 5 vekil çıkarabileceğini, ikinci bölgede ise Yeşil Sol’un son sandalye için iddialı olabileceğini kaleme almıştım.
MHP’ye ilişkin ise “Cumhur İttifakı’nda Bursa için bana göre en büyük sürpriz MHP olacak gibi duruyor. Yıllardır en kötü iki vekil çıkardığı Bursa’dan Sinan Ateş cinayetinin de etkisiyle bu seçim eli boş dönebilir, hatta işi büyütecek olur isek Türkiye genelinde hiç beklemediği bir tablo ile karşılaşabilir” değerlendirmesinde bulunmuştum.
Pazar geceki sonuçlara bakılınca (itirazları göz önünde bulundurarak) yanıldığımı açık yüreklilikle söylemek isterim. Ancak bu yazıda nedamet getirmek yerine nerelerde yanıldığımızı anlatmak istiyorum.
Doğrudur, MHP’nin beklemediği bir tablo ile karşılaştığı muhakkak ancak bu görüntü onların lehine gerçekleşti.
Özellikle muhalefetin Bursa mitinginden sonra ağır bastığını düşündüğümüz ‘değişim’ tablosunun karşılık bulmadığı net bir şekilde ortaya çıktı.
2018 seçimlerindeki Bursa tablosunun hemen hemen aynısı olan seçim sonuçlarında tek farklılık AK Parti’nin ikinci bölgedeki bir vekilinin bu kez CHP’ye geçmesi.
Peki nasıl yanıldık?
Öncelikle siyasette belirleyici olacağı düşünülen gündemdeki gelişmelerin sandık başında pek de bir işlerliğinin olmadığını gördük. Yani ne Erzurum olayları ne de Maraş depremleri seçmenin fikrini değiştirdi.
Yani, Sinan Ateş cinayeti bir tepki yarattı elbette ama bu durum MHP’den kitlesel kopuşlar yerine münferit tepkilerle sınırlı kaldı.
Muhalefetin değişim beklentisi çok büyüktü, peşinden gelen hayal kırıklığının gürültüsü daha büyük oldu. Seçim sonrası yapılan paylaşımlardan ve 28 Mayıs’a günler kala süren bu kapalı havadan bu sonucu çıkarmak mümkün.
AK Parti’nin 2018’e oranla yaşadığı yüzde 7’lik oy kaybının hatırı sayılır bir kısmı MHP’de toplandı. Toplum tepki gösterse de tercihini yine iktidar bileşeninden yana kullandı. MHP de seçime dair net bir vaadi ve argümanı olmamasına karşın milliyetçi-muhafazakar seçmen için güvenli liman oldu.
Yine seçim öncesi AK Parti’nin en çok eleştirildiği konulardan biri olan HÜDA-PAR konusunun da AK Parti seçmeni için önemli bir sorun teşkil etmediğini gördük. AK Parti’den kopması beklenen oyların bir kısmı da son anlarda Cumhur İttifakı saflarına katılan Yeniden Refah Partisi’nde toplandı. Bu arada görünen o ki, Yeniden Refah, Saadet Partisi’nin tabanının da önemli bir bölümünü kendi saflarına çekmiş…
Gelelim muhalefet kısmına…
CHP’nin 2018’de aldığı yüzde 22,6’lık oyu bu seçimde 25,3’e yükseldi. ‘Sofrayı büyütmek’ mottosu ile yola çıkan CHP lideri Kılıçdaroğlu, sağ seçmeni partisine çekmek adına DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti adaylarını kendi listelerinden seçime soktu. Seçim sonucunda CHP’den seçime giren 4 parti toplamda 38 adayı Meclis’e gönderdi. 2018’e göre oy oranı yüzde 3 artan CHP sandalye sayısını 146’dan 168’e çıkardı. Hazırlanan listeler nedeniyle CHP örgütleri küskünlük yaşadı ve bu küskünlük saha çalışmalarına da yansıdı. Dört partinin tabanının ise tıpkı DEVA lideri Babacan’ın ‘Kendi tabanımızı CHP’ye oy vermeye ikna edemeyebiliriz’ sözünde olduğu gibi CHP’yi pek tercih etmediği ortaya çıktı. Bu noktada CHP örgütlerinin her seçim sürecinde yaşadığı bu anlamsız ‘küslük’e de dikkat çekmek gerek. İttifakı destekleyen, liderleri alkışlayan örgüt tek liste gelince su kaynattı ve genel başkanının arkasında duramadı. Motivasyonu kısa sürede tuzla buz oldu.
2018 seçimlerinde sağlıklı bir seçim sonucu sunamayan ‘Adil Seçim Platformu’nun mimarı olan, bu seçimde de kendisine seçim sistemi emanet edilen CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in seçimden bir gün sonra görevden alındığını da ekleyeyim. Bu da gösteriyor ki Adıgüzel bu seçimde de bu işi beceremedi. Çünkü CHP’nin özellikle son iki genel seçimde sunduğu ‘oylar sisteme girilmedi, tutanaklarda sorun var’ savunması akıl alır gibi değil.
İYİ Parti 2018’e göre küçük bir oy kaybı yaşasa da vekil sayısını bir artırdı. Altılı Masa’da yaşanan adaylık krizi sonrası masadan kalkma kararının oylara büyük etki ettiği görüldü. MHP’nin de oy kitlesi olan milliyetçi-merkez sağ seçmeninin iknası konusunda hayli iddialı olan ve kimi anketlerce oy oranı yüzde 17’lerde gözüken İYİ Parti, bu kesimin oy deposu olan İç Anadolu, Karadeniz ve İç Ege’de neredeyse hiç varlık gösteremedi. Ancak iki seçim ortalamasına bakılırsa kendisine yüzde 9’luk bir taban oluşturan İYİ Parti, CHP’yle oluşturduğu ittifakta umduğunu bulamadı.
HDP’nin kapatma davası sebebiyle kurulan ve seçime giren Yeşiller Sol ve Gelecek Partisi ise 2018’e göre oy ve sandalye kaybı ile seçimi noktaladı. Yeşil Sol Parti ile ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’ çatısı altında kendi listeleri ile seçime giren Türkiye İşçi Partisi ise yine 2018’deki gibi 4 vekil ile temsil edilecek. İşte tam bu noktada TİP’in kendi listeleri ile seçime girme kararının seçimin kaderini etkileyen unsurlardan biri olduğunu söylemek gerek. Seçime girdiği bölgelerde CHP seçmeninden de oy alan TİP’in genel tabloda Millet İttifakı’nın oylarını böldüğüne ve 12 vekil kaybettirdiğine yönelik yoğun eleştiriler var.
Seçimin en çok konuşulan partilerinden olan Zafer ve Memleket partileri ise yeterli çoğunluğa ulaşamadığı için Meclis’te temsil edilme hakkı kazanamadı. Memleket’in Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmesi sonrasında anketlere yansıyan oyu sandıkta daha da düşerken Zafer Partisi ise Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki stratejik öneminin ardından vekil çıkaramasa da elini güçlü tutmayı başardı.
Neticede büyük bir tepki ve oy kaybı yaşaması beklenen Cumhur İttifakı, parlamento seçimlerini çoğunluğu alarak noktaladı. Hesaplar tutmadı, anketler yanıldı ve bana göre yine sokağa inememek muhalefetin Meclis çoğunluğunu almasına engel oldu. Meclis aritmetiğinde de sağ siyaset baskın çıktı.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi süreci ise başka bir yazının konusu olsun…
NOT: İsteyen istediği partiye oy verir, kimseyi ilgilendirmez. Deprem bölgesi için de mevcut görüşüm geçerli. Ancak üç ay önce 50 binden fazla insanın öldüğü bir bölgede konvoyla, kornalarla seçim zaferi kutlanmamalıydı. Madem hassasiyetler var, en önce bu durum dikkate alınmalıydı.
Ancak; tablo ne olursa olsun özellikle depremzedeler hakkında küfürlü ve suçlayıcı yorumlar yakışık almıyor. Fakat depremzedeler üzerinden siyaset devşirip strateji geliştirmek de doğru değil.