Özellikle yaşı 50’li yaşlarda olan bu ülkede ne felaketler yaşadı diye saymaya başlasak ilk felaket 12 Eylül 1980 yılında yaşanan ihtilal süreci aklıma gelir.
Ardından doğal afetleri saymaya başlarım. Önce Gölcük‘te yaşanan felaket ardından Düzce, Van diye sıralamaya başlarız. Ardından Elazığ sonrasında ise İzmir’de yaşanan felaket ve nihayetinde ise Kahramanmaraş Pazarcık merkezli yaşanan 11 ili etkileyen asrın felaketini sıralarım.
Arada olan pandemiyi de unutmadık!
Genel konuşmalarımız içerisinde her zaman en kötü demokrasinin en iyi darbeden daha iyi olduğunu söyleriz.
Ama ne hikmetse bazı örümcek kafalıların aklında hep o tür felaketler kurtarıcı olarak durur…
Demokrasi ülkemizin olmazsa olmazıdır…
***
Ya doğal afetler…
O da yaşamın gerçeği…
Doğal afetleri engellemek elimizde değil ama alınacak tedbirlerle maddi ve manevi hasarların minimuma düşmesi mümkündür.
Hatırlatalım…
17 Ağustos’tan sonra ülkenin ana gündeminde yer alan konu her zaman depremden korunmak, ve kentsel dönüşüm projeleridir…
Ağzımızda lafı eveleyip geveleriz ama icraat noktasında her şeyi devletten bekleriz.
Kentsel dönüşüm deyince insanlarımızın anladığı 1970 model arabayı verip 2025 model araçla değiştirmek…
Ardından ilave ederiz hem üç kuruş olacak, hem şoför mahalli…
O zor…
O zaman ilk önce kentsel dönüşümün ruhunu anlamak gerekiyor.
Ülkemizde bu kafayla kentsel dönüşüm çok zor.
***
Her depremden sonra kentsel dönüşümü konuşuruz icraat noktasında devletin yaptıkları dışında kentsel dönüşüm da olmaz…
O da; olursa da mecburiyetten deprem bölgesinde yıkılan ve hasar gören konutlarda olur.
Dile kolay yaşanan deprem sonrası 400 bin konut yeniden yapılıyor.
Peki devletin yaptığı konutlar dışında ülkemizde ne kadar dönüşüm oldu derseniz inanın 50 bin tane bile yoktur.
Biz klasik olarak her zaman konuşuruz…
Aynı 6 Şubat tarihinde konuştuğumuz gibi.
Başta akademik odalar olmak üzere belediyeler toplantı üstüne toplantı, anma üstüne anma yaptılar.
Sonuç sadece toplantı…
Gerisi hava…
***
Bu arada merakımdan soruyorum.
Bursa’da akademik odalara üye mimar, mühendislerin oturdukları evleri gerçekten depreme dayanıklı mı?
Belki oldukça lüks yerde oturuyorlardır, ama lüks konutlar hayat kurtarmıyor.
Hatay’ın en lüks konutları binlerce insana mezar oldu.
O açıdan diyeceğim odur ki özellikle toplantı yapan depremi anlatan değerli dostlar da şu konutlarının depreme dayanıklı olduğunu, gerekli analizleri yaptığını kamuoyu ile paylaşırlarsa inan daha da inandırıcı olur.
Kısaca ‘Büyük felaketi sadece andık, dönüşümü de bir başka depreme mi bıraktık’ demeden edemeyeceğim…
Bu vesile ile depremde hayatını kaybeden insanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet kederli ailelerine bir kez daha sabır diliyorum.
Allah bir daha yaşatmasın!