Şehir efsanesi olayının sosyolojisini tanımlarken “Bir şeyi doğrulayamamamız onun çekiciliğini azaltmaz” diyor, Harold Brunvand.
Daniel Goleman diye başka bir yazar da şu vurguyu yapıyor: “Demokrasinin topluma neye mal olduğu, bireylerin duygusal zeka düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır.”
Duygusal zekâ düştükçe şehir efsanelerine olan inancın arttığını ortaya çıkaran araştırmalar var. Bu durum da bugünkü hal-i pürmelalimizi açıklamaya yetiyor.
Zekânın ilk ve en keskin vurgusu mizahtır. İnsanın kendiyle, çevresiyle, başarı ve başarısızlıklarıyla kolayca dalga geçebilmesi, kendini korumaya almaya ihtiyaç duymayan özgüveninin bir yansımasıdır.
İktidarlar açısından bakılınca demokrasinin ülkemize bedeli yıllar yıllardır çok ağır görünüyor. Toplumsal alandaki duygusal zekâ kırıntılarını dahi düşmanlık saymak gibi bilinçli planlı politikalar, demokrasinin bedelini daha da ağırlaştırmış durumda.
Bu çağda sadece bizde değil, bütün dünyada aşı karşıtlığı diye bir hezeyanla baş etmeye çalışılıyor. Hayretle sonuçlarını takip ediyoruz.
İşte tüm bunlar hep duygusal zekâ noksanlığı.
Mizahın, özellikle ülkeyi yönetenlere dönük mizahın demokrasiyi süsleyen katılımcı yönetim anlayışının en iyi ifadesi olduğuna inanırım.
Son 20 yılda bırakın siyasal mizahı, mizahın, mizahçıların dar kalıplar ve belli bir dünya görüşünün kalıplarına sıkışıp kalmasının sosyal hayatımıza bedeli düşünüldüğünden çok daha ağırdır.
Yaşı tutanlar hatırlayacaktır. Liberal politikaların karma ekonomi anlayışını yıkarak, devletçi katılıktan çıkıp özel sektörü önceleyen yönetim anlayışı, Turgut Özal döneminden başlayarak devlet anlayışı olmuştu.
O yıllarda da tespit edildi ki, vergi toplamak için fiş isteme alışkanlığı ile esnafın, şirketlerin fatura kesme konusundaki keyfiyetine bir son vermek gerekiyordu. Bu nedenle neredeyse her vatandaşın bir vergi memuru olacağı bir sistem getirilmişti. Vatandaş fişini istiyor, bu fişi esnaf kesmek zorunda kalınca vergi ödüyordu. Devlet de o kestirdiğiniz fişin belli bir oranını maaşınıza vergi iadesi olarak ödüyordu.
Aslında cüz’i sayılacak bu iade tutarlar için fiş toplama alışkanlığı hızla sağlanmıştı. Neredeyse her yaştan, her meslek grubundan vatandaşlara.
Nasıl mı?
Ünlü tiyatro ve televizyon oyuncuları ile kampanyalar düzenlenmişti. “Bir alışveriş bir fiş” bütün dillere pelesenk olmuş, son derece eğlendirici diyaloglardan oluşan skeçler yıllarca TV’lerde kamu spotu olarak yayınlanmıştı.
Eğer toplumun tüm kesimlerini düşünen bilinçli bir kamu yönetimi olsa, havuz medyasının kurbağalarını beslemekten başka bir işe yaramayan iletişim bütçeleri çarçur edilmese, bu gün bu aşı karşıtlığının bütün toplumu tehdit eden dayatması, çok daha kolay aşılabilirdi.
Tek tek bireylerin duygusal zekâsı, sosyal zekâsı bir toplumun özgüvenidir.
Özgüvenli toplumlar ise kleptomanik ve nepotik iktidarların kâbusudur.