“Mutluluklarımız aidiyet hissi veren mekânlar yaratmamızda saklıdır.”
Bu sözü yıllar önce yayıncılığını yapmakta olduğumuz dergide dile getirmiştim.
Nitekim insanın uygarlaşmasının ilk adımı olan yerleşik yaşamdaki bütün çaba, bu ait olma ve ait hissetme meselesine dayanıyor.
Bursa’nın Misi köyünde Nazife Küçükaslan’ın “Nermin Abla’nın Evi Otel Restoran” adıyla kurduğu işletmeyi yine kendilerinin daveti ile görüp tanıdık. Bir ahde vefa ve özlem duygusu ile vefat eden ablasının adını yaşatmak üzere de ismini koymuşlar bu güzele mekana.
Kurucusu Nazife Küçükaslan bir akademisyen. Bursa turizminin gelişmesi için birçok projede görev aldığı gibi turizme insan kaynakları yetişmesi yönünde yıllarını vermiş.
Ve bu yatırımı ile tam da yukarıdaki giriş cümlesinde özetlenen şeyi başarmış.
Aidiyet hissi veren bir mekân yaratmış olmanın mutluluğu yüzünden okunuyor.
Yorucu ama umut verici bu çaba, kendisi için çok anlamlı bir eser meydana getirmiş.
Bu yatırım Bursa turizmi açısından başka bir anlam taşıyor.
Bilindiği gibi Bursa ülkemizin iç ve dış turizm pastasından, dile getirilmesi bile acı veren çok küçük bir paya sahip. Bu payı şu ironi ile örneklemeye çalışayım.
Bursa’da bu alanda görevli bürokrasi ya da bu alanda misyon üstlenmiş sivil toplum örgütleri, dünyanın bir çok yerine fuardan fuara, destinasyondan destinasyona, kardeş şehirden kardeş meslek örgütüne koştururken, yaptıkları turistik seyahatler, Bursa’ya yapılan turistik seyahatlerin toplamından fazladır belki de.
Çünkü yıllardır merkezi idare yetkilileri kendi görev sürelerini, siyasi karar vericiler olan yerel yönetim temsilcileri ise algı çalışmaları ile kısa vadeli günlük çözümlerle programladılar turizm politikalarını.
Bu da özellikle son 20 yılın sonuçları açısında tam bir fiyaskoya neden oldu.
Pandemi buna tuz biber ekmiş durumda.
Buna rağmen Bursa, turizm gelirlerini artırmak açısından avantajlarını korumaya devam ediyor.
Hızlı ve etkili sonuçlar verecek bir reçeteye ihtiyacı var Bursa’nın.
Bu reçete, iç turizmden pay almak için gereken ön koşulların sağlanmasından oluşuyor.
Bursa sahip olduğu, bir yanda Cumalıkızık’ın öte yanda Tirilye beriki yanda Misi gibi, İznik gibi, kısmen de olsa karakteristik özelliklerini koruyan birçok değerli yerlere sahip.
Bu yerlerde Misi’deki Nermin Abla’nın Evi Otel Restoran’ın kurulduğu 110 yıllık tarihi olan evdekine benzer mekânlar çoğaltılması çok zor değil.
İç turizm için konaklama ve gastronomi turizmi için de irili ufaklı birçok tesis yeni çekim etkisi yaratacaktır.
Burada önemli olan o mekânı karakterinden koparmadan yerli ya da yabancı turizmin hizmetine sunulabilmektir.
İznik’te Hristiyanlığın bin yıl önceki kutsal mekânlarını cam kapılarla restore edip kimliğinden koparırsanız anlamını kaybediyor.
Tarih boyunca şarap diyarı olarak tanınmış Misi’yi ve burada yerleşim kurmuş antik Misia halkını yok sayarsanız eksik kalıyor.
Yaşayan gerçek bir Osmanlı köyü olan Cumalıkızık’ın tarihi sokaklarını seyyar satıcılara teslim ederseniz olmuyor.
Yukarıda söz ettim, Nazife Küçükaslan Nermin Abla’nın Evi Otel Restoran ile cesur bir girişimde bulunmuş. Bütün maddi birikimlerini bu projeye yatırmış. Mekânın tüm karakteristik özellikleri korunmuş, yeni eklentiler ise zenginliğini artırmış.
Oraya gelen herkesin kendisini ait hissedebileceği bir otel restoran ortaya çıkmış. Aile yadigârı birçok eşya ile dekore edilmiş butik mekân.
Hafta sonları konaklamalı ya da günübirlik Bursa turları için biçilmiş kaftan olmuş.
Böyle mekânların arttırılması konusunda neden özendirici teşvik, hibe programları ve uygulamaları kolaylaştırılıp yaygınlaştırılmaz bilmiyorum?
Bizzat Bursa Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği bir hafta sonu gidip, Eskişehir’in iç turizmden aldığı payı yerinde görüp biz neyi yapamıyoruz diye sorsalar keşke.
Çok ciddi mesafeler alabilir Bursa turizmi.