Bursa’nın “Turizm Tanıtım ve Marka Stratejisi” lansmanı yapıldı.
İlgili ve yetkililerin üst düzey katılım gösterdiği lansman bu güne dek bu konuda izlediğimiz en detaylı lansmandı, diyebilirim.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bursa Büyükşehir Belediyesi, BEBKA ve Bursa Kültür Tanıtma Birliği işbirliği ile yaklaşık 5 yıldır sürdürülen bir çalışmanın çıktıları paylaşıldı bu lansmanda.
Bu beş yıl süre size uzun gelmesin. Bu sürenin neredeyse 2,5-3 yılının pandemi ile kesintiye uğradığı ifade edildi.
Öncelikle hemen belirtmeliyim ki benim anladığım turizm tanıtım başka şey, marka stratejisi başka şey.
Aynı zamanda bile olsa farklı başlıklar altında ele alınıp sunulması gereken süreçlerdi, diye düşünüyorum.
Çünkü her ikisinde de sonuca gitmek bakımından kullanılan yol ve yöntemler olarak PR, sosyal medya, sosyal pazarlama, diplomasi vb. etkinliklerin nitelikleri bu süreçlerin her birinde farklı işlevlere sahiptir.
Bu süreçlerde en olmayacak şey ise sapla samanın birbirine karışmasıdır.
Nitekim sunumda PR nerede başlıyor, marka kimliği ne, hedef kitle kim, logo ve marka ilişkisi, kent markalaşması, turistik destinasyon olarak şehir konsepti gibi konular genellemeler içinde ele alındı.
Bunu şehir ve sektör bürokrasinin dikkatine bırakıp devam edelim.
Kısaca ifade etmek gerekirse ben logoyu beğendim.
Logonun anlamı üzerine tartışmalar olacaktır.
Ama unutulmamalı ki logo markaya anlam değil, algı yükler.
Bir süre sonra o logo dediğimiz şekil, içinde taşıdığı renk ve çizgilerin ötesinde bütünsel bir algı yaratabilirse o logo olmuş demektir. Örneğin lale logosu bu yüzden olmamıştı.
Çok yönlü farklı kimliği ile kafalarda yer etmiş lale figürü Bursa’ya ilişkin bir algı oluşturmakta çok yetersiz kalmıştı hatırlayacağınız gibi.
Öte yandan, beğendiğimi ifade ettiğim logonun bu kentin kimliğinden beslenerek güçlü bir algıya dönüşmesi logonun nasıl besleneceği ile de ilgili.
Öyle önüne gelen her yere o logoyu basmakla marka falan olunamayacağına ilişkin yeterince deneyimi oldu Bursa’nın.
Keşke logonun Bursa’nın yeşil rengi ile ilişkisi kurulmuş olsaydı. Logonun üst sağ tarafındaki koyu renk yeşil olsaydı, Bursa’nın kimliği ile örtüşen estetik bir dokunuş olabilirdi.
Yine de özellikle Uludağ’ı ve Bursa’nın geleneksel kimliğine damga vuran kubbelerini andıran logo hatları ile deniz ve Bursa sularına gönderme yapan mavi yalınlığı bir logonun ihtiyaçları bakımından tamamlayıcı özelliklerde.
Gelgelelim lansmanda hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım, o da şu:
Bursa’nın tematik turizm değerleri, sağlık, doğa, tarih, kış sporları, gastronomi gibi temaları ayrı başlıklar altında ve aynı logonun çeşitli versiyonları ile öne çıkarılmış.
Uzun yıllardır Bursa turizmine ilişkin esas tartışma, yani Bursa’nın kent kimliği konusu yine havada kalmış anlayacağınız.
Bu konuda ilk cesur adımı attığında Bursa turizmden alacağı payı alır. Çünkü her şey hiçbirşeydir.
Ayrıca “turizm tanıtım ve marka stratejisi özet kitapçığı”nda ifade edilen 2026 strateji planı çerçevesi, “Yeşil Hisset (Feel Green), Yeşil Yaşa (Live Green), Yeşil Büyü (Growgreen) gibi oldukça soyut kavramlarla tanımlanmış.
Bunun marka ya da turizm tanıtım etkinliklerine yansıması sağlanamazsa, cicili bicili sunumların afili sözleri olarak kalır ki bir stratejik planın en riskli yanı da budur.
“Gelenekten Geleceğe Akan Şehir” sloganı biraz sündürülmüş gibi.
“Gelenekten Geleceğe Bursa” çok yerinde ve çok daha etkili bir slogan olurdu.
Özellikle sosyal medya platformları ve dijital alanda Bursa markası için çok daha geniş bir veri alt yapısı ve yenilikler sağlanmış.
Bunun bilinilirlik açısından önemli katkıları olacaktır.
Detaylarını merak edenler https://bursamarkalasiyor.com/ dan inceleyebilirler.