Bir doktor arkadaşımla sohbet ediyorduk:
“Mecburi hizmet yaptığım Anadolu kasabasında halk, doktoru kaymak tabakanın bir ferdi olarak görürdü. Özel odasında söz ve bakışları ile insanın kaderini belirleyen kararlar verdiğini sanır, ‘İyi olursa Allah’tan, kötü olursa ondan’ bilen bir anlayışla mecburiyetten gelen, yapmacık bir saygı gösterirdi. Her gelen kendi gücüne ya da arkasına güvenerek baskı kurmaya çalışırdı. Kimi haksız yere rapor almaya, kimi kendi isteğine göre ilaç yazdırmaya, kimi de hastalık semptomlarının sorumlusu olarak doktoru gördüğünden, şikâyetçi ve saldırgan davranırdı. İmkânlar kısıtlıydı, mevcut imkânsızlıkların sonuçları ile karşılaştıkça, bunun hesabını il sağlık müdürüne, kaymakama soramayan herkesin gözünde doktor tek hedef, tek sorumlu olurdu.”
O gün orta halli bir Anadolu kasabasında yaşanan bu sosyal durum, bugün bütün Türkiye’yi içine alacak derede genişlemiş durumda.
Odağında insan olmayan sistemler çöker.
Odağında toplum mühendisliği olan sistemin tıkanıklığı, tepeden tırnağa her yere sirayet etti. Sonuçları ile karşı karşıya olduğumuzun somut göstergeleri ise şunlar:
Sağlıkta şiddet, kadın cinayetleri, yolsuzluklar, liyakatsizlik, nepotizm.
Önlenemeyen bu sorunların kaynağını da açıkça ortaya koymak lazım.
Devlet ile birey/toplum arasında, törele edilebilir sınırı aşmış bir ahlaki mesafe oluşmuş durumda. Bu durumda, yasalarının uygulanabilirliği ve bu uygulamaların kalıcı sonuçları açısından bireyin ahlaki yükümlülükleri ortadan kalkmış görünüyor.
Kimse nedenleri tartışmıyor herkes sonuçların üzerinde tepiniyor.
Ölen öldüğü ile kalıyor. Bize de mutsuzluk ve umutsuzlukları kalıyor.
Bir de sorumlu ve yetkililerin yürek yakan tweet atma yarışını da ekleyelim geriye kalanlara. Bu tweet’lere rağmen (!) kadın cinayetleri önlenemedi.
Sağlıkta şiddet önlenemiyor.
Bu konulara karşı en ciddi direnci gösteren sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarını itibarsızlaştırma girişimleri de dolaylı bir biçimde bu şiddet sarmalını besliyor aslında.
Bu döngüden çıkmak için olağanüstü yasalara gerek yok. Ya da çok daha yüksek cezalar değil çözüm yolu. Adil, şeffaf bir hukuk anlayışı yeniden kurulabilmeli. Sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde, yeniden sosyal bilinç ve demokratik bir iklim oluşturarak mesafe alınabilir.
Bu tartışmalar her gündeme geldiğinde konuyu siyasileştirmeyin diyen bazı trol akıllılar var. Siyasi manevraların payandasına dönüşmüş bu ‘bilgisi yok fikri var’lar demek istiyorlar ki; “yöneticilerin bu konudaki sorumluluğunu görmezden gelin. İstifa müessesini hatırlatmayın. Bürokrasi sultanları afları istenecek güne kadar layık olmadıkları makamlarda kalsınlar.”
Kadın cinayetleri, sağlıkta şiddetin sonuçları ve diğer sosyal sorunların çözümsüzlükleri sayesinde muhalefetle polemik yaparak gündem olsunlar.
Ta ki onları alkışlayan kışkırtılmış cehaletin feraseti gerçeklerle yüzleşene dek.
Biz Godot’yu beklerken.