Malum, sosyal medya hepimiz için başlı başına bir haber, eğlence ve genelde bir iletişim aracı oldu!
Adaleti orada arıyoruz, kayıpları orada arıyoruz, medyadan okuyamadığımız haberleri orada arıyoruz, satın alacağımız ürünleri oradan arıyoruz.
Aradıkça da “online”da kaybolması çok zor izler bırakıyoruz.
Peki, bıraktığımız bu izler nereye çıkıyor?
Google’a “sosyal medya yüzünden” yazınca çıkan ilk dört sonuç şöyle;
- Sosyal medya yüzünden öldü,
- Sosyal medya yüzünden boşandı,
- Sosyal medya yüzünden kavga,
- Sosyal medya yüzünden tutuklandı.
Dur, dedim, bir de bardağın dolu tarafına bakalım;
“Sosyal medya sayesinde” yazınca çıkan ilk dört sonuç ise şöyle:
- Sosyal medya sayesinde hayatı kurtuldu,
- Sosyal medya sayesinde yapılan yardımlar,
- Sosyal medya sayesinde adalet,
- Sosyal medya sayesinde tutuklananlar.
Yazının başlığında özellikle elli yaş üstü kardeşlerim, diye hitap ettim ama, elli yaş altı kardeşlerim de baş tacı!
Biz televizyonun İstiklal Marşı ile açılıp İstiklal Marşı ile saat 24.00’te kapandığı bir dönemin kuşağıyız. Faks, dijital fotoğraf makinaları, hatta sensörlü kapılar bile şaşırtıcı icatlardı bizim için. Yani, internet ile birlikte ile değişen hayatın tanığı bir ara kuşağız.
İnternetsiz bir yaşamı hayal dahi edemeyecek kuşakla bir arada yaşarken, bu yeni dünyaya uyum sağlamış olmak, benim için oldukça eğlenceli oluyor doğrusu.
Her şey gerçek ama sanal.
Her şey bu gün var, yarın yok.
Her şey gözle görülüyor, elle tutulmuyor.
Her şeyi bilmek kolay, bildiğinin değiştiğini anlamak zor.
Doğruya inandırmak zor, yalanı yaymak kolay.
Okumak, seyretmek, yazmak kolay; hakkını vermek zor.
Günde neredeyse 2 saatimi alıyor sosyal medya. Önceleri boşa zaman harcadığımı düşünürken, şimdilerde daha barışık bir ilişkim var sosyal medya ile.
Bu konudaki aşırılığımı, zaman zaman girdiğim detoks dönemleri ile aşmaya çalışırken, şunları yapmak oldukça yararlı oluyor:
Takip ettiklerimi azaltıyorum, en çok kullandığım hesabı bir süreliğine donduruyorum, sosyal medya uygulamalarını silip, tarayıcıyı kullanıyorum. Bildirimleri kapatıp, çoktandır okumayı düşündüğüm kitaba başlıyorum.
Detoksun neden şart olduğunu şu ironik bilgiyle teyit edelim:
Bağımlılıkla mücadelenin en eski kurumlarından olan YEŞİLAY bile internet bağımlılığını mücadele kapsamına almış.
Evet, elli yaş üstü kardeşlerim, çocukluğumun geçtiği ilkokulun bahçesinde ayrı bir bina olarak kütüphane vardı. Duvarında kocaman harflerle şu söz yazılıydı:
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”
İnternetin yaygınlaşma başladığı 1990’lı yılların özellikle ikinci yarısında @ harfini öğrendiğimizde başımıza gelecekleri henüz bilmiyorduk.
O harfi öğretenin değil, ama o harfin kölesi olduk galiba.