Nail Özer
Nail Özer
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Geliyor gelmekte olan!

1973 ve 1979’daki Ortadoğu petrol krizlerinden bu yana dünyanın en ciddi enerji krizlerinden birini yaşamakta olduğundan söz ediliyor. Ancak bugün kısa vadede acı çekmeyi ve uzun vadede enerji endüstrisini dönüştürmeyi gerekli kılan bir tablo var.

Acı neredeyse garanti: Yüksek yakıt ve enerji fiyatları nedeniyle çoğu ülke durgun büyüme, enflasyon, düşük yaşam standartları ve vahşi bir siyasi tepkiyle karşı karşıya. Üstelik uzun vadeli sonuçlar öngörülebilir olmaktan çıkmış durumda. Bu durumda dünya iklimini istikrara kavuşturmayı daha da zorlaştıran, fosil yakıtlara geri dönüş hevesleri de artacak gibi. Bunun yerine enerji arzı güvenliğini iklim güvenliği ile birleştiren bir yol izlenmesi gerektiği konusunda uzmanlar birleşiyor…

Avrupa’da uzun zamandır, dondurucu kış gecelerinin bir kâbusu olarak hayal edilen şey, bir yaz ortasında patlak verdi. Rusya’nın 14 Haziran’da Kuzey Akım 1 boru hattından Batı Avrupa’ya gaz akışını düşürdü. Bu durum ek olarak fiyatları yüzde 50 oranında artırarak kısıtlama uygulamasının devam edebileceğine dair işaretler, endişeleri arttırdı.

Başka yerlerde Amerikalılar bir galon benzine (1,25 €) 5 dolar ödüyorlar, bu da kamuoyu yoklamalarının onların en büyük endişesi ve Başkan Joe Biden’ın en büyük baş ağrısı olduğunu söylediği enflasyonu körüklüyor.

Bu tablo domino etkisi ile küresel bir dalgalanma olarak devam edecek.


Bu dalgalanmanın en önemli göstergesi ABD’nin Fed yönetimi 75 puan faiz arttırınca, 45 ülkenin Merkez Bankası faiz artırımı yoluna girmesi.

Peki ama dünyanın bu sosyoekonomik ikliminde biz neredeyiz?

Yaklaşan seçimler, karışık siyasi tablo, sosyal bir yaraya dönmüş sayısı belirsiz sığınmacı (!) problemi, enflasyon baskısı ile anlık çözümler üreten bir ekonomi yönetimi.

Bankacılık sistemini ekonominin sonuçlarından korumak amacıyla şimdilik bir faiz artırımı görülmüyor. Çünkü yıllardır üretimden uzak kullanılan likidite kaynakları tükendi.

Böylece, banka kredilerinin önemli kısmını oluşturan gayrimenkullerin değerlenmesi ve ithalat için daha az kaynak ayrılması zorunluluğu kapıya dayanmış oldu. Bu yeni durum da özel politikalar gerektiriyordu. Arz talep arasındaki dengenin tüketim aleyhine oluşması planı ile enflasyon ve faiz politikası kontrollü yönetiliyor.

Bu tablonun siyasi sonuçları çok önemli elbette. Seçim sürecinde olunması bunun önemini daha da arttırıyor. Ukrayna Savaşı ve pandeminin küresel çapta neden olduğu enflasyon olmasa iktidarın planladığı “ planlı ekonomik kriz “ daha başarılı yönetilebilirdi. En azından siyasi sonuçları bakımından daha öngörülebilir düzeylerde tutulabilecekti

Ancak gelinen noktada belirsizlik arttı.

HABERLER