Havalarda uçuşan seçim vaatlerinden biri gibi gelen bu başlık, çok da uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşebilir! Çünkü iklim krizinin yarattığı sorunlar bir yana su kaynaklarımız ağır saldırı altında.
Uzmanları, 2032 yılına kadar dünyanın neredeyse yarısından fazlası bir nüfusun su anlamında kıtlık ile karşı karşıya kalacağını öngörüyor.
Peki ama neden?
Su da hava gibi toprak gibi hayat kaynağı demek. Üstelik insanoğlu bu doğal kaynakları üretemez. Bu durum 21. yüzyılın başlıca sorunlarından biri olarak dünyayı su kıtlığı ile yüz yüze bırakıyor. Çünkü dünyanın yaklaşık yüzde 71’i su ile kaplı olsa da canlıların yaşamını devam ettirebilmesi için tatlı suya ihtiyacı var. Dünyamızdaki suyun ise sadece yüzde 2,5’ini tatlı sular oluşturuyor.
Üstelik bizim gibi ülkelerin doğal kaynaklarının uluslararası sermaye grupları tarafından rant olarak görülüp yağmalanması (yerli işbirlikçilerine paylarını vermeleri şartıyla) çok kolaylaştı.
Ülkenin dört yanında köylüler, sivil toplum örgütleri ve çevre aktivistleri seslerini duyurmaya çalışıyor. Bursa’da bu konuda DOĞADER, Su Kolektifi ve Akademik Odalar yoğun çaba harcıyor.
Maden ocaklarına, taş ocaklarına, HES’ler ile doğanın talanına karşı bir sivil tepki oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak yeterli kamuoyu desteği olmadığı için mevcut tablo çok karamsar.
Su sınırsız bir kaynak olarak görülse de ülkemizde kişi başına düşen su miktarı 1000 metreküpün altında, 2025 yılına kadar kişi başına düşen su miktarının kritik sınırın altına düşmesi işten bile değil!
Ancak gün geçmiyor ki ÇED raporu sürecini kolaylaştıracak bir yasa çıkmasın. Gün geçmiyor ki orman alanlarına maden ruhsatı verilmesinin önünü açan bürokratik kolaylıklar yasallaşmasın. Gün geçmiyor ki ellerinde izinleri ile vahşi madencilik için arsızlaşmış firmalar şansları denemek için ortaya çıkmasın.
Bunun en yakın örneği Orhaneli bölgesinde yaşanıyor. Daha yeni Firoz köyünde planlanan taş ocağı açılması girişimine yargı dur dedi. Ancak aynı bölgede Dağgüney köyü için bir girişim başlatılmış şimdi de.
Buna karşı Dağgüney Mahallesi Kültür ve Yardımlaşma Derneği ile DOĞA-DER bir ortak açıklama yaptı;
GÜNEYDER Başkanı Hüseyin Yüce, suyun önemine değinerek dünya ve canlılar için büyük bir rolü olduğunu ifade etti.
Yüce, “Dünya genelinde her yıl 74 milyon kişi hayatını yetersiz su ve hijyen sorunları nedeniyle hayatını kaybederken yaklaşık 2 milyar insanın güvenli içme suyundan yoksun olduğu biliniyor. Yerele baktığımızda da tarımda, hayvancılıkta ve bizlerin hayatımızın her anında önemli bir yeri olan suyumuzun ve doğamızın maalesef mermer ocakları tarafından kirletildiğini görmek içimizi acıtıyor. Bugün Dağgüney Mahallemizde de yapılan tam da budur. Tarım alanlarımızın tam ortasına hançer gibi saplanan bu ocak ve açılacak diğer mermer ocakları Dağgüney ve komşu mahallelerimizin doğal yaşamını tahrip ettiği gibi hemen yanı başımızdan akan Bursa’ya içme ve kullanma suyu sağlayacak olan Kocasu Deresi‘nin de kirlenmesine sebep oluyor. Kocasu Deresi’nden akan su Çınarcık Barajı‘na akmakta, oradan da Doğancı Barajı’na ulaşarak Bursa’nın günlük su ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yere sahip. Bizler burada Dağgüney Mahallemizin tarımını, doğasını ve tabii güzelliklerini korumakla birlikte Bursa’nın da içme suyunu koruyoruz”” dedi.
DOĞADER adına konuşan Murat Demir, “Her yere olur olmaz maden ruhsatı vermeyeceksiniz. Burada akan su Bursa’nın suyunu sağlayacak. Büyükşehir Belediyesi ’50 yıllık bir plan yaptık’ diyor. ’50 yıl bu su Bursa’ya yetecek’ diyor. Bu suyu biz madencilere verirsek, kirletirsek, yok edersek Bursa 50 yıl içerisinde ne içecek?” diye sordu.
Demir, “Doğanca Barajı’nın üstünde onlarca madencilik faaliyeti var ve Doğanca Barajı’nı tehdit ediyor” ifadelerini kullanarak, “Biz istiyoruz ki madencilik faaliyetleri bilimsel, kontrollü yapılsın. Onlarca ruhsat verilmesin, ihtiyaca göre ruhsat verilip takip edilsin. Vahşi madencilik yapılmasın” dedi.
Baraj besleyen kaynakların önemini geçtiğimiz yıl resmi ağızlardan gelen açıklamalar da ortaya koyuyor.
“Bursa’nın su ihtiyacının yüzde 85’i Nilüfer ve Doğancı barajlarından, yüzde 15’i de durağan kaynaklardan sağlanıyor. Barajların yıllık su kapasitesine baktığımızda Nilüfer Barajı’nın 60 milyon, Doğancı Barajı’nın da 125 milyon metreküp olduğunu biliyoruz. Bursa’da günlük 425 bin metreküp su tüketilmektedir” deniyor.
Bu koşullarda hiçbir su kaynağı ömrü kısıtlı, sözüm ona ihracat geliri sağlayan mermer ocakları için riske edilemez.
Buna bir dur denmeli!
Peki nasıl?
Şüphesiz halkın duyarlılığı ve yasa koyucuların önceliklerini değiştirmek için sağlanacak birlik beraberlikle. Bu doğa yağmalarına her alanda karşı çıkmak için örgütlenme ile.
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser!
O ağacın gövdesine kenetlenecek bir duyarlılık her şeyin başlangıcı.