Bursa, doğusundan batısına kuşatılıp planlı plansız sanayi ile doldurulurken önemli olan neydi?
– Ucuza kapatılan tarım arazileri!
– Limanlar ile çevre yollarına yakınlık!
– Göç alan bir kentin ucuz iş gücü!
Geldiğimiz noktada Bursa, sanayisi ile anılan bir kent oldu.
Peki, bu fason ve montajcı sanayiyi büyütmeye değdi mi?
Üretimde katma değer yaratmaktan, inovatif üretim anlayışından uzak bu büyüme zamanla tekstilde gerilemeye, otomotivde kârsızlaşmaya neden oldu.
Su kaynakları kirlendi, tarımsal ürün kayıpları yaşandı.
Gittikçe artan nüfusu ile irileşen bir kent, çarpık yapılaşma ve olası sonuçları korkunç olacak bir depremsellik tehlikesi ile baş başayız.
Ne konutlar için ne sanayi bölgeleri için henüz bir deprem envanterimiz yok.
Zaten bunu kafaya takan da yok!
– Bursa’nın ticaret ve sanayi kuruluşu, gözüne kestirdiği tarım arazilerini sanayiye boğma planlarına şık kılıflar bulmakla meşgul.
– Belediyelerde yetkili konumlarda yıllarca görev yapanlara bakıyorum, en ufak bir pişmanlık yok. “Vatandaş istedi biz de yaptık”, “Kanunlara göre davrandık” diyorlar.
– Akademik odalar ise “Biz söyledik, yargıya başvurduk ama…” diye devam ediyorlar.
1939 Erzincan 39.000 vatandaşımız,
1976 Van 3.000 vatandaşımız,
1999 Gölcük 17.000 vatandaşımız,
1999 Düzce 1.000 vatandaşımız,
2003 Bingöl 170 vatandaşımız,
2011 Van 604 vatandaşımız,
2020 Elazığ 41 vatandaşımız,
2022 İzmir 117 vatandaşımız,
2023 Kahramanmaraş 50.000’e yakın vatandaşımız. Bunlar resmi rakamlar.
Bu acı tablo ile çok daha tehlikeli bir yere savrulmuş durumdayız çoktandır.
Vatandaşın biri pazardan kışlık erzaklarını kağnısına tıka basa doldurup köyüne doğru yola çıkmış. Yol da fark etmiş ki, tekerleklerden birinin döndüğü ağaç oldukça incelmiş. O tekerlekten gelen acı gıcırdamalar ile yola koyulmuş. Yol boyunca ince tarafın kırılması endişesi ile her ses gelişinde “Aman ince taraf, dayan ince taraf” yakarmaları ile yolu yarılamış. Tekerleklerden gelen ses artmış. Özellikle çukur ve tümseklerde “gözünü seveyim ince taraf, kırılma ince taraf” diye diye yoldaki tümsek ve çukurlara ise kalın tarafı denk getirerek sürmeye devam etmiş. Çukurlara gire çıka, her tümsekten, onca yükün altında çıkıp inerken kalın taraf önce sessiz sedasız çatlamış. Biraz gittikten sonra da çukurlardan birine daha düştüğünde kalın taraf çat diye kırılmış…
Siz sadece “tekerim dönsün” anlayışı ile yönetirseniz, o kağnıyı kullanan vatandaştan bir farkınız kalmaz.
Çatlayanların, incelenlerin farkına varmaz ve umursamazsanız, çat diye kırıldığında arabanız devrilir!