Yakında zamanda yerel yönetimlerde görev yapmak isteyenlerin aday adaylığı süreci yaşandı.
Hemen akabinde adayların belirlenmesini sağlayan karar süreci de geçtiğimiz gün sonuçlandı.
Adaylıklar kesinleşti diyebiliriz.
Siyasi partiler ve adaylar için sancılı bir dönemdi.
Bu sancıların yoğunluğu ve nedenleri sandık sonuçlarını önemli derecede etkiliyor.
Tam olarak da geride kaldığı söylenemez.
Bu sancıların parti içi dengeleri bozmadan, teşkilatları küstürmeden tamamlanması ise tek bir şeye bağlıdır:
Güçlü lider.
Bu açıdan bakınca krizler ana muhalefet partisinde yoğunlaştı yaşandı diyebiliriz. Çünkü ana muhalefet partisinde genel başkan zaten yeni seçilmişti.
Bu durumu, eski genel başkanın 12 seçim kaybetmek dışında, partisine attığı son gol sayabiliriz.
Seçim stratejileri ve proje üretimine harcanması gereken enerji seçim sath-ı mailinde çok tasarruflu kullanılması gerekirken uçup gitmiş olablir. Rekabet nedeni ile yaşanan gruplaşmalar, kırgınlıklar bu enerjinin sönümlenmesine neden olabilir. Seçim üstü ana muhalefet partisinin bir kongre süreci yaşamasının olumsuzlukları seçim sandığına yansıyacak mı göreceğiz.
Gelelim iktidar partisine.
Güçlü bir lider profili işlerini oldukça kolaylaştırmış görünüyor. İktidar nimetlerinin parti tabanına yayılmış olduğunu da eklediğinizde, iktidar partisinin bu süreçlerde bir adım önde olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Ancak onun handikabı da mecbur olduğu ittifaklar. İktidarını korumak uğruna ittifaklara ve kuracağı dengelere bu kadar mecbur bir iktidar da hiç olmadı ülkemizde.
Bir siyasi partinin temel gücü liderdir demiştik.
Lideri tutarsız bir teşkilat, yön-hareket kapasitesi sınırlı bir otomobil gibidir. Üstelik ideolojik açıdan genel geçer politikalarını belirleyip tabanına, aktif mensuplarına anlatamamış ya da kabul ettirememiş ise ilerleyeceği yol da (satıh) bozuk demektir. Çukurlara bata çıka, virajlara savrula savrula ilerlemesi ne kadar mümkün ise o kadar ilerleyebilir. Buna da güncel örnekler canlı canlı önümüzde.
Örnekler verilebilir, ancak yazıyı bütünüyle politize etmemek için örneklemeyi değerli okura bırakayım.
Öte taraftan adaylık konusunda enflasyon diyebileceğimiz bir yoğunluk hem iktidar, hem muhalefet partilerinde göze çarpıyor. Bu ilk bakışta demokrasinin gereği bir zenginlik gibi görünse de, esasen olgunlaşmamış demokrasinin bir gösterisidir. Hem parti demokrasi hem ülkemiz demokrasisi açısından. Çünkü aday belirleme sürecinde sistem değil kanaatler esastır. Kanaatleri ilişkiler belirler. İlişkiler de günün sonunda çıkarlara dayalıdır.
Az gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş demokrasisindeki paradoks da budur.
Gelelim örgütlülüğe, yani parti teşkilatlarının süreçteki güç ve etkinliklerine.
Öyle görünüyor ki demokratik geleneklerimizi ağır çekim bir film gibi geriye sarmaya devam ediyoruz.
Siyasi partilerin delege ağaları, ön seçimsiz karar süreçleri, adaylıklara ilişkin kriter yoksunluğu, güçlü isimlerin iki dudağı arasındaki karar süreçleri normalleşmiş görünüyor.
Bu durum sandığı da sonuçlarını da gitgide daha fazla tartışmalı hale getiriyor.
Demokrasimizin kuvvetler ayrılığı prensibi “daha güçlü iktidar” vaadi ile ortadan kaldırıldı.
Seçimlerin otokratik ülkelerde olduğu gibi “tek güç iktidar” fikrine uygun hale getirilmesi ise mümkün olabilecek mi göreceğiz.