Gelişmekte olan kelimesinin şıklığına bakmayın, o da gelişememiş demektir. Böyle olunca meslek hayatımızda hep aynı kavram ve sonuçlar üzerinde konuşa konuşa gelecek de geldi.
Bursa sanayisinin fasonculuğa teslimi, yani marka tutundurma süreçlerinde kaçılan kolaycılık ekonomimize kaybettirmeye devam ediyor. Seksenli yılların 2. yarısından başlayarak bir KOBİ cennetine dönüşen Bursa, üretim ve istihdamda önemli aşamalar kaydetti.
Ama markalar yaratamadı.
Uluslararası kalite standartlarının üretime entegrasyonu için ciddi mesafeler alındı. Lojistik üstünlük sağlayan konumumuz şehir olarak bizi ihracat yarışında önlerde tuttu. Üretimdeki çeşitliliğimiz ve istihdam üstünlüklerimiz, Bursa’yı rekabetçi bir şehir yaptı. Ancak liberal bakış açısıyla çağ atlanacağının vaat edildiği umutlu yıllar geride kaldı.
Kapitalizmin dünya düzeyinde karşı karşıya kaldığı açmazı, 25 ülke içinde 24. olan bir asgari ücretle karşılıyoruz.
Ne yazık ki geçen 40 yıla yakın sürede, ülkemiz dünya ekonomisinde hak ettiği güce erişemedi. Üstelik tüm kaynaklara sahipken.
İnsani gelişmişlik endeksinde bile 189 ülke içinde 64. sıradayız. İhracat, sanayi üretimi ya da marka ligindeki yerimiz gibi konulara hiç girmeyelim.
KOBİ’ler açısından zor zamanlar. Ekonomik şartların zorlamalarıyla rekabetçi davranmaya çalışan firma ve markaların riskleri öngörülemez bir hal aldı. Uygulanan ekonomik tedbirlerle KOBİ’lerimizin sıcak para pansumanları ile bir yere gidemeyeceği belliydi. Şimdiyse ucuz iş gücü ve düşük katma değerli çevreye zararlı sektörler için ucuz bir üretim üssü olma yönünde ilerliyor sanayimiz.
Yüksek katma değerli üretim nutukları arasında bilimin gözden düştüğü, ezberci eğitim hâkim oldu ülkemize. Yüksek katma değer yaratacak üretime dayalı ekonomi modeli ve markalaşma anlayışını egemen kılamadık. Fason ekonomisinin kırılganlığına teslim olduk.
Bursa olarak bu konudaki hali pür melalimiz ise yüz akımız olan birkaç marka dışında malum.
Her sektörden STK’lar ve ilgili akademik odaların öncülüğünde yenilikçi ve en az 50 yıllık bir projeksiyonla kent anayasamızın şekillendirilmesi gerekiyor.
Tarımda sanayide üretim üssü olmak ve bu konudaki ihracat öncülüğünü üstlenmek için hâlâ birçok olanağımız var. Yani bu olanaklarımızı verimli kılacak tek şey bir ortak akıl manevrası.
2023 yani genç Cumhuriyetin 100 yılı.
O dönemde yani 1900’lü yılların başında bu coğrafyalarda kurulmuş birçok devlet çöktü gitti.
Bizim başımıza gelen ise cilt cilt kitaplara sosyolojik ve siyaset tezlerine konu olacak cinsten.
Gelecek kuşaklar okuyacak şüphesiz.
Biz ise yaşamaya devam edip daha neler göreceğiz bakalım.