Bütün karakterlerle bir yerlerde tanıştığınız hissi ile başlıyor.
Hakan Günday’ın senaryosunu yazdığı dizinin sahiciliği, senaristinin de onlarla arkadaş olduğu fikrini çağrıştıracak kadar güçlü.
Ultra lüks plazalarında ve rezidanslarında imrenilecek bir hayat sürdüğünü sandığımız insanların, başka bir hayat yaşama arzusu ve bunun tutsaklığa dönüşmesinin trajikomik hikâyesi Uysallar!
Beyoğlu’nun arka sokaklarında yaşayan “Moloz” ve arkadaşlarının bu tutsaklığın dışındaki hayatı.
Avrupa’nın en büyük cezaevini inşa etmeye girişen evin babası (Oktay Uysal) bir mimar; kişisel, ailevi açmazları ile boğuşurken, samimiyetsiz bir bürokratik akıl ile de baş etmeye çalışıyor. Bu esnada çevresinde olup biten anormalliklerin, büyükler tarafından normalleştirilmesini çocuk aklı ile bir türlü kabullenemeyen evin küçük kızı ve onu anlamaktan uzak, orta yaş bunalımında mutsuz bir ev kadını olan sıkılmış, sıkışmış annesi.
Hayatlarımıza hiç de yabancı olmayan günlük olaylardan yola çıkılıyor dizide. Hayatlarımızın sıradanlığına dönüşen, anormallikleri kabullenişimizi diziymiş gibi seyrediyoruz.
Telefon bağımlılığımızı, en genel geçer konularda bile ayrışmış bir topluma dönüştüğümüzü, şartlandığımız şeyleri mutluluklarımız sanmanın kolaycılığını Hakan Günday’ın senaryosu zannettiğimizden, biraz da eğlenerek izliyoruz.
Dizide bizi neden sonuç ilişkisini sorgulamaya iten metaforlar var.
Mimar Oktay’ın gözünden, yenisi yapılacağından devasa binaların yıkım sahneleri tekrarlanıyor ara ara. Ve tabii İstanbul’un üzerine çöken bir sis mi yoksa hava kirliliği mi tartışması, dizi boyunca devam ediyor. Hatta bir metroda ikiye bölünen halkın meydan kavgasına dönüşüyor. Öte yandan, attığı tweet yüzünden her an polis tarafından yakalanma korkusu, Oktay’ın bir iş arkadaşından bize bulaşıyor.
Oktay’ın gizli ikinci hayatındaki “Moloz” ve arkadaşları, dizinin kahramanları bence. Kendi hayatı için, herkesin hayatını terk etme cesareti yalnızca onlarda var. Biz “Moloz”u bize göz kırparken anlıyoruz…
Dizinin bir sahnesinde evin ergen oğlu, “17 yaşıma kadar nasıl yaşamam gerektiğini herkesin kabul edeceği bir şekilde belirleyip sürdürmem gerekiyor ve ben bunun yapamadım, öyleyse yaşamaya da hakkım yok mu?” diyor.
Herkesin kabul ettiğinin değil kendi seçtiğinin, ikinci kez ve gizlice yaşamaya kalkışmanın trajikomik dünyasına bir bakmaya değer bu Netflix dizisinde.
Haluk Bilginer, Uğur Yücel ve diğer oyuncular, iyi bir oyunculukla size eşlik edecekler.