Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) açıkladığı 2023’ün mutsuz şehirler listesi: Diyarbakır, Tunceli, Şanlıurfa, Mardin, Muş, Bitlis, Batman, Osmaniye, Ağrı, Kars, Kilis, Elazığ, Malatya, Adana, Van, Iğdır, Ardahan, Gaziantep, Bingöl, Hakkari… diye Doğu’dan Batı’ya doğru gidiyor…
İlk sırada Diyarbakır var.
12 bin yıllık tarihi, sayısız medeniyetin evi, ilmiyle-bilimiyle-sanatıyla-edebiyatıyla-kültürel cevherleriyle dünyanın ilhamı Diyarbakır 24,75 oranıyla Türkiye’nin en mutsuz şehri oldu.
Bu sonucu doğu ve güneydoğu saha notlarım eşliğinde analiz etmek istiyorum bugün.
Biliyorum ki ortaya çıkacak veriler yıllardır elde edilemeyen “doğu-güneydoğu nedenlerinin ve niçinlerinin” çözümü niteliğinde…
Vatandaşa göre; terörün yarattığı travmalar, kaygan siyasi/ideolojik zemin, güven ve istikrar rayına oturtulamayan “Kürt politikaları”, bürokrasinin aşiret-kanaat-ideoloji prangalarından kurtulup şehirleriyle/vatandaşlarıyla birlikte yol alamaması, sivil toplum kuruluşlarının kendi menfaatleri doğrultusunda şehirleri ayrışmaya zorlaması, üç beş ismin inşa ettiği kimselere nefes aldırmayan “camdan duvarlar”, istihdam alanlarının yaratılmaması, batıdakilerin doğu ve güneydoğuyu sosyal-kültürel-sportif-ekonomik açıdan mahrumiyet bölgesi olarak görüp gelmek istememesi ve türevi nedenler mutsuz şehirler listesinin doğudan batıya doğru belirmesine sebep oldu/oluyor. Zira bu ilk değil son da olmayacak, böylesi araştırmalarda doğu-güneydoğu illeri her daim ilk sıralarda yer alıyor.
Tüm bu veriler ışığında benim vardığım sonuç ise “dar alanda kısa paslaşmaların hissedilme mutsuzluğu….”
Lise sıralarında otururken bir öğretmenimiz, “dünyanın en mutsuz insanı sizce kimdir?” diye sormuştu. O yaşımızın verdiği hovardalıkla aşksız, parasız, evsiz, arabasız benzeri cevaplar vermiştik. Fakat cevap bunların hiçbiri değildi.
“Dünyanın en mutsuz insanı; her şeyi gören, bilen, etkisiz kalanıydı!”
Doğu ve Güneydoğu illeri gördüğü-yaşadığı-bildiği terör travmalarından onlarca yıldır tam anlamıyla kurtulamamışken üzerine pek çok travma daha eklendi.
Başta yanlış siyasi aktörler olmak üzere tecrübesiz/sorunlu bürokratların ve hiçbir kanaati/faydası olmayan sözde kanaat önderlerinin (ki bu tanımlamaya tamamen karşıyım) yarattığı travmalar, “hangisi daha kötü” diyerek terör travmalarıyla kıyaslamayı getirdi doğu ve güneydoğu insanına…
Misal şu cümleyi sıklıkla duyabilirsiniz bölge insanından; “HDP’nin idaresindeyken de biz yoktuk, şimdi de bizi gören duyan yok!İdareciler kendine/kendi çevresine göre hareket ediyor…”
Dedim ya bana göre “dar alanda kısa paslaşmaların yarattığı hissedilme mutsuzluğu” yaşanan her şey.
Nüfusu az, istihdam alanı dar, sosyal-kültürel-sportif başlıkları yetersiz, travmaları taze olan şehirlerde pirenin deve olma ihtimali çok yüksek olur.
Misal bir vekilin-valinin-kaymakamın-müdürün-belediye yöneticisinin İzmir’de yarattığı olumlu/olumsuz tanınma etkisiyle Mardin’de yarattığı etki elbette ki aynı olmaz. İzmir’de çoğu insan valisini görse dahi tanımazken, Mardin’de valinin yedi sülalesiyle birlikte şoförünü, özel kalemini, korumalarını, verdiği ihaleleri, işe aldıklarını, kimlerle sık görüştüğünü, kimlere mesafe koyduğunu tüm şehir bilir.
Dedim ya “dar alanda kısa paslaşmaların yarattığı hissedilme etkisi…”
Bu durum bölgeden yükselen iş insanlarını da moral ve motivasyon açısından olumsuz anlamda etkiliyor. Güven ortamının sağlanamadığı ve buna bağlı olarak siyaset/aşiret/güçler baskısının hissedildiği ortamlarda tembellik yaparak sırtını birilerine dayamaya çalışan bireyler nedeniyle mesleki nezaket-gelişim-etik değerler-işini sahiplenme doneleri de sabitlenemiyor. Durum böyle olunca işveren de baskıdan uzak, kurumsal iletişim kurabileceği, verim elde edeceği batı illerine yöneliyor.
İş-Kur’un doğu ve güneydoğu illerinde işe aldığı süreli personellerin çalışmak üzere gönderildikleri kurumlarda çalışmayı reddedip vekilleri veya etkili isimleri araya soktuklarını duymayan yoktur sanırım. Keşke aranan siyasiler ve etkili isimler bu suistimale müsaade etmese!
Özetle bu durum doğu ve güneydoğuyu içinden çıkılamaz bir kısır döngüye hapsetse de devletin başlatacağı kararlı politikalarla çözülmesi oldukça basit…
Birkaç yazımda yer verdiğim İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya örneği gibi bir durum. Bakan Yerlikaya’nın başlattığı çete, örgüt, terör, usulsüzlük, çalma, kayırma operasyonları tüm vatandaşların yüreğini umuttan yana ferahlatsa da hala herkes temkinli ve kaygılı; ya bir daha başa dönersek diye…
Devlet; adalet ve doğrudan yana istikrarlı tavrıyla vatandaşına samimiyetiyle güven verdiği sürece içte ve dışta aşılamayacak sorun kalmaz…