22 Nisan’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştireceği Irak Ziyaret Programına sayılı günler kaldı…
Ankara gibi Bağdat da bu ziyareti fazlasıyla önemsiyor ve sorunlar-çözümler-iş birlikleri üzerine uzun bir liste hazırlıyor. Türkiye’nin ajandasında öncelikli iki başlık var; terörle mücadele ve Kalkınma Yolu Projesi. Bununla birlikte ticaret, turizm, karşılıklı yatırım projeleri, Irak’ın altyapı-üstyapı-tarım-hayvancılık başlıklarında ilerlemesi için Türkiye’nin sunabileceği rehberlik hizmetleri, Kerkük’te yerel yönetimin oluşturulması ve tabi ki Iraklı Türkmenler görüşülecek konular arasında olacaktır.
Türkiye ve Irak vatandaşları da her iki ülke yönetiminden sosyal-kültürel-sportif-turizm faaliyetlerine ağırlık verilmesini beklese de bunca yoğun gündem arasında büyük ihtimalle vatandaşların bu talepleri yine tozlu raflar arasında kalacaktır…
Alanım olduğu için Irak’a dair gelişmeleri sık sık yazılarıma taşıyorum ve bu yazılarımda ağırlıklı olarak Türkiye merceğinden taleplere-beklentilere-sorunlara-çözümlere değiniyorum.
Dilerseniz bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılamadan önce Bağdat’ın sesine kulak verelim ve “Bağdat Ankara’dan neler bekliyor?” sorusuna cevaplar verelim.
Irak’tan ve Iraklılardan aldığım notlar ve edindiğim izlenimler doğrultusunda Bağdat’ın 5 başlıkta Ankara’dan beklentisi olacak diyorum.
1) Irak genelinde görülen ve inkar edilemeyecek boyutta olan “İran etkisi”…. Bu etki öyle yaygın ve etkili ki siyaset-bürokrasi-iş dünyası-basın-medya-sivil toplum kuruluşları ve daha nicesiyle birlikte sokaktaki sade vatandaşın da İran etkisiyle yaşadığı unutulmamalı. Bu sebepten Türkiye’nin Irak’a dair zikredeceği her cümlede ve atacağı her adımda bu etkiyi/sevgiyi göz önünde bulundurması gerekiyor.
2) Irak’ın kendi rutini olan Şii-Sünni dengesine ve işleyişine dışarıdan bir müdahalenin olmaması isteniyor. Şii kodlarının baskın olduğu Irak’ta “Sünni yaklaşımları arttırmaya çalışmak” etkiden ziyade Sünnilere yönelik tepkiye ve ön yargılar eşliğinde ötelemeye sebep olur. Ki bu durum Iraklı Türkmenler başta olmak üzere Sünni kesimin giderek güç kaybı yaşamasına sebep oluyor…
3) Türkiye’nin “Türkmen Politikasını” acilen güncellemesi gerekiyor zira mevcut yanlışlar Iraklı Türkmenlerle birlikte Bağdat’ta da nahoş bir yaklaşım oluşturuyor.
Aslına bakarsanız “Türkiye Yüzyılında Iraklı Türkmenler Nerede/Nasıl Yer Almalı?” başlıklı ciddi bir çalıştay yapılması gerekiyor zira böyle giderse Türkiye Yüzyılında Iraklı Türkmenler kalanlar değil yitip gidenler arasında yer alacak.
Son birkaç yıldır ısrarla vurgu yapıyorum; Türkiye Iraklı Türkmenler işleyişini acilen revize etmeli. Şimdi gelinen noktada haklı olduğum görülüyor çünkü Irak genelinde her geçen gün güç kaybediyor başta Irak Türkmen Cephesi(ITC) olmak üzere tüm Türkmenler.
Peki ne olmalı? Öncelikli olarak “Türkmenlerin Irak Vatandaşı” olduğu unutulmamalı. Irak’a aidiyet duyguları deforme edilmemeli. Gerekli olmadığı sürece Türkiye Vatandaşlığı verilmemeli. Eğitim için Türkiye’ye gelenler eğitimlerini tamamladıktan hemen sonra mutlaka Irak’a gönderilmeli. Türkiye maddi desteği hemen bırakmalı zira bu durum Türkmenler arasında ciddi ve yıkıcı bir rekabet tablosu ortaya çıkarmakla birlikte zengin fakir demeden sürekli maddi destek istenmesini ortaya çıkarıyor. Ayrıca kurumsal hiyerarşik bir işleyişin tam olarak oturtulamaması ve herkesin şikayette muhatap alınması yalan yanlış bilgiler ortaya atılmasına ve “iç çatışma” yaşanmasına neden oluyor. Şu an Irak’ta en büyük iç çekişme-öfke-nefret-iftira-yıpratma durumu Türkmenler arasında yaşanıyor.
Türkiye Sünni ağırlıklı bir yol haritası izlemek yerine “Şii-Sünni ayırt etmeden Türkmen” odaklı bir yol izlemeli.
Türkiye’nin tarihten emanet aldığı Türkmen hassasiyeti bu denli Iraklıların gözüne sokulmamalı. Türkiye’nin gerçekleştirdiği bu denli abartılı ziyaretler, görüşmeler, destekler ve bunlardan yansıyan fotoğraflar-haberler Iraklı Türkmenlere en büyük zararı veriyor çünkü “Iraklılar Türkmenleri Türkiye’nin ajanı olarak ilan edip her mecradan dışlıyor” diğer Iraklılar.
Bununla birlikte Iraklı Türkmenler Irak Vatandaşlığından ve vatanına aidiyetinden uzaklaşıyor. Bu durum içinden çıkılmaz bir paradoks yaratıyor. Irak’tan kopan-dışlanan-ajan ilan edilen Türkmenler Türkiye Vatandaşları tarafından da hoş kabul edilmiyor çünkü “vatanlarına duymaları gereken aidiyet ve vefa” duygularından uzaklaşıp Türkiye’ye gelmek istedikleri için “güvensiz” ilan ediliyorlar.
Unutulmasın ki; taş yerinde ağır ve kıymetlidir…
4) Bağdat ve Türkiye’nin görüşeceği önemli başlıklardan biri de KYB olacaktır çünkü Irak genelinde her geçen gün artan bir etkiye ve kitleye sahip olan KYB’nin terör örgütleri ile arasına acilen mesafe koyması gerekiyor. Bu durumdan sadece Türkiye değil gerçek KYB’liler de rahatsız.
Bağdat son birkaç yıldır Kürtlere ve komple Irak’a dair mevzularda KYB’yi referans alıyor.
Uluslararası desteği arkasına alarak Süleymaniye merkezli özerk bir yönetime kavuşmak isteyen Bafel Talabani sonrasında da bölgede etkili olmak istese de Türkiye’nin tavrı net. Pek çok yazımda KYB’nin homojen bir yapıya sahip olmadığını yazdım. Bölgenin huzurunu-güvenliğini savunan ve bunun için tüm mücadele başlıklarını başarıyla yerine getiren Türkiye’nin kırmızı çizgisi KYB değil; Bafel Talabani ve onun terör-şiddet-illegal işler çemberindeki bir avuç KYB’li!
Bafel Talabani’nin bu tavrı Iraklı Kürtler için büyük problem!
Bağdat’ın KYB konusunda Türkiye ile konuşacağını ve bu ikna çabalarına Türkiye’nin vereceği “Bafel Talabani ve taraftarlarından arındırılmış sadece siyaset yapan bir KYB ye tamam ” cevabını gayet iyi biliyorum…
5) Irak’ın yıllardır dile getirdiği ve ben dahil herkesi dumura uğratan “suları açın” talebi. Yıllardır hepimizin anlattıklarını bir türlü anlamak istemeyen Iraklı yetkililer ve vatandaşlar “suyu muhafaza edecek barajlar yapmak yerine suları açın öylece boşuna akıp gitsin” diyor. Bunu söylerken de kuraklaşan iklim şartlarını ve Türkiye nüfusunun yüz milyona ulaştığını sanırım görmezden geliyorlar.
22 Nisan’da Iraklı yetkililer ısrarla yine yeniden “bize su verin” diyeceğini adımın Yaşar olduğu gibi net biliyorum ve Türkiye’nin de sabırla “ihtiyacımız olanı barajlarınızda depoladıktan sonra istesek de suyu tutamayız zaten gelin biz rehberiniz olalım ve size de barajlar yapalım sizin de suyunuz boşa akıp gitmesin” diyeceğini biliyorum…
Not: Irak’ı gezerken gördüğüm çağlayan suların beni fazlasıyla şaşırttığını söylemek istiyorum. Irak geneli ciddi anlamda debisi yüksek kaynak sulara sahip. Bağdat ve Erbil Hükümetleri yapacakları barajlar sayesinde kendi kaynak sularını tutsalar Dicle ve Fırat Nehrine ihtiyaçları dahi kalmaz diyorum…