Mesele çok derin yârelerden kaynaklı…
Mesele; sokak köpeklerinin hala insanları katletmesi, kadınların erkekler tarafından canice hayattan koparılması, mülteci nüfusunun her geçen gün artması, AK Parti’nin bir türlü tazelenemeyen ana kadrosu, basını ve medyayı adeta parselleyerek başka kimseyi konuşturmayıp nefes aldırmayan yazarlar-yorumcular-gazeteciler-rektörler-akademisyenler-STK başkanları-araştırma merkezi yöneticileri…
Mesele; eş-dost-akraba-köylü-hemşeri kadrolarının her yeri sarması, yeni ve gelişimci isimlere değil, “her şey mükemmel sorun yok efendim” diyenlere görev verilmesi, yerel ve genel seçimlerde vatandaşta karşılığı olmayan isimlerin dayatılması…
Mesele; eğitim-öğretim sisteminin dağlar kadar gereksiz bilgi ve dersle gençlerin hayatını karartması, dünya meslek eğitimi ile kalkınırken Türkiye’nin mesleki eğitime hak ettiği özeni hala göstermemesi, tüm gençlerin masa başı işlere yönelmesi, sosyal-kültürel-sportif faaliyetlerin gençlere hitap etmekten çok uzak olması…
Ve mesele; vatandaşın adaleti adliyelerde-kurumlarda-siyasette değil televizyonda, sosyal medyada, sokakta, aşiret-kanaat-cemaat ortamlarında aramaya mecbur kalması…
Daha önce kaleme aldığım “İhtiyacımız Adalet” başlıklı yazımda yer verdiğim cümleler şu an birer birer zihnimde tecelli buluyor biliyor musunuz?
Ve tam da 31 Mart 2024 Pazar günü (seçim günü) yayınlanan “Adalette aşiret-kanaat-cemaat yoktur” başlıklı yazım…
Bu yazımda da akşam sandıklardan çıkacak şok tabloyu kimseler beklemezken bana malum olmuşçasına vatandaşın sandıktan devlet ve adalet beklentisini özetledim…
31 Mart 2024 Pazar tarihli yazımda şöyle demiştim; “Adalet denen kavramı her zerresine kadar sindiren gelişmiş ülkelerde kanaat-aşiret-cemaat önderi tanımlamasını duyan-gören-bilen var mı? Göremezsiniz çünkü vatandaşıyla kurduğu iletişimde üçüncü şahıslara/oluşumlara ihtiyaç duymaz devlet… Kanunlar ve anayasal çerçeve her bireyin; kendisini ait hissettiği, güvende ve eşit gördüğü, hakkını savunduğu, suçluyu cezalandıran, masumu koruyan maddelere sahiptir…”
Varlıkta-yoklukta-suçta-cezada eşitlik yani adalet sağlanmazsa, topluma mutsuzluk yayılır ve bu mutsuzluk tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi sandığa yansır.
Tüm bunlarla birlikte Doğu ve Güneydoğu üzerinden de çok önemli bir okuma yapmamız gerekiyor, çünkü batıda CHP’ye doğuda DEM Parti’ye giden oyların çoğu “Kürtlerin AK Parti’ye olan tepkisinden” kaynaklı. Kayyumlar sürecinin sağlıklı yürümediğini kimseler inkar edemez artık zira ilk etapta niyet iyi olsa da sonrasında maalesef ki amacından fazlasıyla saptı bu uygulama.
Kayyumlar ve alt kadroları tarafından maddiyata dayalı pek çok uygunsuz durum yaşanmasına rağmen uygulanması gereken suç ve ceza prosedürlerinin yine uygulanmaması Doğu ve Güneydoğu insanında “yağmurdan kaçarken doluya tutulduk” düşüncesini yarattı.
Yani burada da yine adalet beklentisinin karşılanmaması var…
Ve son bir hatırlatma! Yaklaşık 7 ay öncesinden bu yana Şanlıurfa ve Adıyaman’a özellikle dikkat çektim. Defalarca “bölgede bir sıkışma var AK Parti’nin kalesi niteliğindeki Urfa ve Adıyaman’da vatandaşın gönlündeki isimler aday gösterilmezse çorap söküğü misali AK Parti’den kopuşlar yaşanacak ve bu durum diğer illere de yansıyacak” özetini yazdım ve anlattım.
Şimdi geldiğimiz noktada geçen yıl özellikle yazıp konuştuğum Adıyaman ve Şanlıurfa’nın, siyaset tarihine geçecek bir olaya imza attığını hep birlikte gördük…
Velhasılı kelam, dibi görmek iyidir bazen, hatalarınla yüzleşmek, adaleti özümsemek ve sonra ayaklarını hızla yere vurup yeni bir çıkışı yakalamak için…