Benim mesleğe başladığım 1997 yılından bu yana Bursa’nın en önemli davalarından biri Cargill davası, daha doğrusu Cargill davaları olmuştur. Çünkü bir dava henüz kazanılmışken yeni bir davaya konu olacak gelişmeler yaşanmıştır süreçte.
Biz bunun adına hukukun arka kapısından dolaşmak, süreci yavaşlatmak, durumu lehe çevirmek gibi isimler verebiliriz. Sonuç hep şu noktaya getiriyor bizi; 27 yıldır Cargill istediğini yapmış ve bu durum hiçbir biçimde engellenememiştir.
Hemen neyin ne olduğuna dair kısa bir hatırlatma yapalım;
Orhangazi ilçesinde birinci sınıf tarım arazisine hukuksuz yollarla kurulan ve en azından ilk zamanlarda glukoz şurubu üreten bir firma Cargill. Böyle diyorum, çünkü şimdilerde glukoz şurubu üretimini azalttıklarını, endüstriyel nişasta üretimine ve yağ üretimine ağırlık verdiklerini belirtiyorlar zaman zaman düzenledikleri basın ziyaretlerinde.
Şirket bölgede 27 yıldır varlığını sürdürürken; şehrin birinci sınıf tarım arazilerine fabrikalar kurulabileceğine, İznik Gölü gibi korunması gereken alanların adeta talan edilebileceğine, zeytin yasası gibi yasaların yok sayılabileceğine ve yer altı sularının kontrolsüzce kullanılabileceğine dair ilk bilinci oluşturan firmadır aynı zamanda.
İşte tam da bu nedenle tüm akademik odalar için Cargill davaları çok önemlidir, hep çok önemli olacaktır.
Bugün alınan karara yönelik açıklamayı ise şöyle değerlendirebiliriz;
Bursa 2. İdare Mahkemesi, Cargill tesisinin ruhsatına dayanak oluşturan imar planlarını iptal etti. Yani binaları kaçak ilan etti. Bursa Barosu öncülüğündeki davacılar da verilen karar gereği “kaçak” durumuna düşen tesisin yıkılması için gerekli başvuruları çoktan yaptı.
Konuyla ilgili açıklamayı, Bursa Barosu adına davayı takip eden Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Avukat Erol Çiçek okudu.
“AİHM Cargill kararında, sürecin tamamının hukuka aykırı olduğunu, yargı kararlarının uygulanmadığını, bunun da hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu tespitini yapmıştır. Bu karar sonrası Cargill süreci, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından ‘yoğunlaştırılmış izleme’ye alınmıştır. Uzun dönemde Türkiye’nin kararları uygulamamakta ısrarcı olduğu kanaatine varılırsa, meselenin bir ‘ihlal’ prosedürü altında tekrar AİHM önüne getirilmesi mümkün olabilecektir.”
Açıklamadan da anladığınız gibi Cargill davalarında iç hukuk yolları tamamen tükendiğinden, yani yaramıza dermanı kendi hukuk düzenimiz içinde bulamadığımızdan iş AHİM’e kadar uzanmış durumda.
Kararın verildiği süreç, içinde bulunduğumuz susuzluk dönemine rast geldiğinden ayrıca önem arz ediyor benim için.
Artık hepimiz biliyoruz ki, Nilüfer Barajının doluluk oranı yüzde 0, Doğancı Barajının doluluk oranı ise yüzde 25 civarında.
Bu ne demek? 25 günlük suyumuz kaldı demek!
Yüzey sularımızın yüzde 37’sinin temiz su olduğunu düşünürsek ve yaşadığımız susuzluğun tek çaresinin yeraltı suları olduğunu hatırlarsak, yeraltı su kaynaklarımızı kurutan böylesi bir tesisin yarattığı zararı tahmin etmeye başlarız diye düşünüyorum.
DSİ verilerine göre Cargill’in yılda 1 milyon 458 bin m3 su kullandığı, bu suyun 120 ila 155 metre derinlikten, stratejik yeraltı sularından çektiği biliniyor. Bunun yanı sıra, İznik Gölünün halini anlatmaya gerek dahi duymuyorum…
Kararlar önümüzde dururken, Bursa Barosu Başkanı Avukat Metin Öztosun, yargı kararlarını dolanmak suretiyle hareket edildiğini belirterek, “26 yıldan bu yana kamu makamları bu hukuksuzluklara alet oluyorlar. Sürekli iptal davaları açıyoruz. Muhtemelen yine plan değişiklikleri ve yeni ruhsatlandırmayla yargı kararını etkisiz hale getirmeye çalışacaklar” diyerek yeniden yaşanacak süreci kısaca özetlemiş oldu.
Tam bir dejavu…
BURSA’YA YENİ MÜDÜR HATAY’DAN
Şehrimizin yeni İl Milli Eğitim Müdürü deprem bölgesinden geliyor. Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür de Hatay Milli Eğitim Müdürü olarak görevlendiriliyor.
Serkan Gür’ün deprem bölgesinde görevlendirilmesine yönelik aldığım duyumlar pek iç açıcı değil ne yazık ki. Eğitim öğretim yılının başında çocuklara dağıtılamayan, yaşanan yoğun yağışta ıslanan kitaplar meselesi bunlardan biri.
Gelelim Gür’ün koltuğuna oturacak olan Seyit Ali Büyük’e.
Eğitimci kariyeri ile göze çarpan bir isim kendisi. 2001-2005 yıllarında İsviçre Eğitim Ataşeliği nezdinde Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri öğretmenliği yapması kariyerinde önemli bir basamak.
Benim bu konuda en çok merak ettiğim şey yeni müdürümüzün ilimizdeki Mesleki ve Teknik okul yoğunlaşması konusunda nasıl bir tavır izleyeceği ve hep gönlümden geçen, şehrimize bir türlü nasip olmayan, yabancı dil hazırlıkla Anadolu liselerinin geliştirilip geliştirilmeyeceği.
Zamana bırakıyorum işin bu kısmını…