Size hiç benim de bir zamanlar Beştepe’de yaşadığımdan bahsetmiş miydim? Öyle az buz, birkaç aylığına değil üstelik, girdisiyle çıktısıyla helalinden iki buçuk yılımı Beştepe’de geçirdim desem…
Ama tahmin edersiniz ki, benim Beştepe konukluğum öyle varaklı süslemeler, ejderha meyveli smoothieler içinde geçmedi…
Bundan yaklaşık 31 yıl kadar önce rahmetli babamın zor zahmet arayıp sorarak bulup beni yerleştirdiği, sonra da ‘ben buradan senin okula nasıl gidiliyor bilmiyorum, artık sen sorup öğrenirsin’ diyerek veda hutbesini okuduğu yerde, yani Beştepe Kız Öğrenci Yurdunda tam 2 buçuk yıl kaldım!
Bütün gece ağlayarak benim okuluma giden, bana yolu gösterebilecek birini aradığımı hatırlıyorum 8 katlı yurdun her katını dolaşarak…
Evet, yurt tam 8 katlıydı ve yaklaşık bin 500 kızla birlikte yaşıyorduk!
Bodrum katta bir yemekhanesi ve onun da altında bir hamamı vardı; eski usul, temizliği hak getire, mecburen kullananların çoğunlukla bulaşıcı cilt hastalıklarına yakalandıkları bir hamamdan bahsediyorum…
İki katta bir, koridor sonuna koyulan tuvaletlerin büyük bölümü çoğunlukla kullanılamayacak durumda olurdu ve yemekler sebzeyse kumlu, bakliyatsa kurtlu gelirdi önümüze…
Asansörümüz vardı elbet, ama çoğunlukla arızalı olduğundan varlığını çoktan unuttuğumuz, üzerine daha çok duyuruların asıldığı bir pano gibi kullanılırdı. O dönemlerde en azından asansörün arızalı olduğunu kabul edecek kadar yürekliydi yurt yöneticileri…
Buraya kadar ne ajitasyon yaptım, ne dokunaklı bir manzara çizdim değil mi?
Eğer KYK yurdunda kaldıysanız, bir odada en azından üç ranza altı arkadaşla birlikte uyuduysanız ve hayatınız dar uzun bir dolabın içine sığan eşyalarınızdan ibaret olduysa yaşamınızın bir bölümünde, anlattıklarımın dokunaklı hikayeler olmaktan öte, gerçeklik olduğunu da bilirsiniz…
Aradan yıllar geçti ve bu kez kızımı emanet ettim devletimin yurtlarına. Mecburen! Yine aynı yemekler, aynı temizlik anlayışı, aynı sıkışık kalabalık hayatlar ve akan çatılar, ıslanan yataklar, hatta ihmaller sonucu çıkan bir yangında yaşanan hayati tehlikeler…
İşte tam da bu yüzden, benim için ülke gündeminin en önemli, en yazılıp çizilmesi hatta bununla da kalınmayıp mutlak kurumların harekete geçmesinin sağlanması gereken haberi bir KYK yurdunda gencecik bir kızın canından olmasına neden olan ihmaller zinciridir…
Çünkü bu ülke kuruluşunda şiar edindiği gençlere ve çocuklara değer verme, eğitimi başa taç etme meselesini geçtiği dönemeçlerin birinde kaybetmiş, o andan itibaren de sürekli ihmal edilecekler listesinin en başına çocukları ile gençlerini yazmıştır!
Şimdi ben şunu anlamıyorum, 2 yıl önce yaptığınız bir binanın asansörü nasıl oluyor da defalarca arıza veriyor, gençler tarafından çeşitli mercilere şikayet konusu olacak kadar can sıkıyor ve hatta bu kazadan yaklaşık bir hafta önce benzeri bir kaza olduğu halde bu asansörler halen neden bir bakımdan geçmiyor da Allah’a emanet bir hayat sürüp gidiyor KYK yurtlarında…
Eskiden ‘Devlet Baba’ dediğimiz, iyi kötü kanatlarının altına sığındığımız, çocuklarımızı o kanatların altına emanet ettiğimizde ‘Kötü yola düşmez, aç susuz kalmaz, hırlı hırsız olmaz, vatanına milletine faydalı bir evlat olur’ dediğimiz o kuruma ne oldu da altını kazıdığımızda bir biçimde sırların altından görünen tenekenin rahatsızlığı gözümüzü tırmalar oldu…
Öncelikle şunu bir kabullenmek lazım, Aydın KYK öğrenci yurdunda ihmaller sonucu, göz göre göre Üniversitesi öğrencisi Zeren Ertaş yaşamdan koparıldı!
Çok merak ediyorum, ailesine ne dediniz bu çocuğun?
Gerçekten basına da yaptığınız o saçma sapan ‘15 öğrenci kapasiteli asansöre 16 öğrenci bindiler, asansör ondan düştü’ açıklamasını mı dillendirdiniz bir kez daha…
Bursa’dan Aydın’a atanan, yani valiliğini iyi kötü bildiğimiz Yakup Canbolat yaptığı açıklamada asansörün daha bir ay önce, 21 Eylül tarihinde bakımının yapıldığını söylüyor. Zeren Ertaş’ın ise panik halinde asansörden çıkmaya çalıştığı için hayatını kaybettiği vurgulanıyor tüm haberlerde.
Yahu bir düşünsenize bindiğiniz asansör düşüyor, siz panik yapmaz mısınız? Hiç boşuna çabalamayın, iddia ettiğiniz gibi olmuş olsa dahi, Zeren Ertaş’ın panik yapmış olması sizi haklı, gencecik yaşında hayalleri çalınan bu evladı kabahatli çıkarmaz!
Tabii içimize su serptiğiniz o muhteşem açıklamanın sonuna soruşturma falan gibi süslü laflar da eklemişsiniz, yurt müdürünü görevden almışsınız. Harikasınız. Şimdi beklemek lazım, o yurt müdürü ödül olarak nereye atanacak, yapılacağını iddia ettiğiniz soruşturma ‘kovuşturmaya gerek görülmemiştir’ mührüyle ne zaman rafa kalkacak…
Arkadaşlarının acısıyla, yaşadıkları korkuyla sokaklara dökülen ve protesto haklarını kullanmaya çalışan gencecik kız ve erkek öğrencilerin etrafına çevik kuvveti dikmek yerine yapacağınız işi doğru dürüst yapmak bu kadar mı zor?
Samimi hissiyatınızı duymak istiyorum, o gencecik kız morga giderken hiç içiniz sızladı mı? Onca ülkeye çeşitli yardımlarda bulunan, bunu da gurur duyarak söyleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 100 yaşına gelmiş bu koca devlet, benim öğrenciliğimden bu yana geçen 31 yıllık sürede bir adım ileri gidemedi mi? Bir asansör bakımı yaptırmak bu kadar zor mu gerçekten?
Çevik kuvveti çağırana kadar bir asansörcü çağıramadınız mı?