Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Aktaş içini döktü!

Son zamanlarda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ne zaman kürsüye çıksa adeta içini dökmek istercesine bir samimiyetle konuşuyor. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle düzenlenen yemekte yaptığı konuşma da tam bu kıvamdaydı.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği toplantının davetli listesi hayli kalabalıktı, ancak bu listede kendisine yer bulamamış isimler de vardı ve Başkan Aktaş’ın kürsüye çıktığında kurduğu ilk cümleler de bu gazetecilere yönelik oldu.

“…Lakin gazeteciliği bir tehdit aracı, bir dezenformasyon malzemesi ve bir silah gibi kullanıp birilerini tehdit etmek noktasında yer alanları asla kabul etmem mümkün değil. Mesleğin siyaseten racon kesmek adına tehdit ve şantaj aracı olarak kullanılmasını benim kabul etmem mümkün değil.” diyerek, davetliler arasında bulunmayan gazetecilerin mesleklerini bir tehdit aracı olarak kullandığını iddia etti Başkan. Üstelik bu tehditlerin boyutunun siyasete dayandığını, yani siyasi rakipleri tarafından bazı gazetecilerin kullanıldığını iddia etti.

Bir önceki yazımda gazeteciliğin günümüzde geldiği noktayı uzun uzun anlattığımdan, bu noktayı sadece konuşma alıntısı olarak bırakmayı tercih ediyorum ve yeniden ekliyorum; gazeteciler ne zaman geçinmelerini sağlayacak kadar ücreti bağımsızlığını korumak zorunda olan kurumlardan alırlarsa ve yasalarla korunurlarsa, işte o zaman meslek etik değerler üzerine daha sağlam temellenir. Bunun altı da üstü de hamasetten öteye geçmez.

İşin garibi madalyonun öbür yüzü olan övgü sever kesiminden de bahsetti Aktaş ve dedi ki;

Vıcık vıcık yağ yapmaktan çok hoşlanmıyorum. Bu gazetecilik falan değil!”

Hani bilesiniz diye söylüyorum, böyle bir yol tutturanlara ya da tutturmak niyetinde olanlara; bu işler de pek para etmiyor artık…

Bizden yeterince bahsettik dünden bu yana. Biraz da şehirden bahsetmenin zamanıdır…

“Kıymetli arkadaşlar velhasıl ben bir özgüven patlaması falan yaşamıyorum. Vallahi gecemi gündüzüme katıyorum. Biz inanın çok iyi işler çıkarıyoruz…” diyen Alinur Aktaş’ın konuşmasında kendisine yürekten katıldığım, kendisinin de CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan’a katıldığını söyleyerek aktardığı cümleler Bursa’nın hak ettiğini tam olarak alamayışı ile ilgili.

Konuya açıklık getirelim. Şehrimizde üretim gerçekleştiren büyük şirketlerin şirket merkezleri genellikle İstanbul’da olduklarından, bu şirketler büyük meblağlardaki vergilerinin tamamını İstanbul’da ödüyor. Ödeme noktası Büyük Mükellefler Vergi Dairesi. Dolayısıyla şehrimizin gelirleri İstanbul’a akarken bahsettiğim şirketler Bursa’nın havasını, suyunu, toprağını kullanmaya ve Bursa’dan altyapı hizmeti almaya devam ediyorlar. 2006 yılından bu yana durum böyle işliyor. Son derece adaletsiz…

Alinur Aktaş iki ay önceki meclis toplantısında bu konu ile ilgili muhalefet partilerinin belediye meclis üyelerinden de destek istemiş ve Bursa’nın tüm vekillerinin meseleyi Meclis’e taşımalarını talep etmiş, hatta konuyu Cumhurbaşkanına da iletmiş, ancak aldığı yanıt; “Eskiden beri böyle, şimdi bir değişiklik yaparsak haksızlık olur” biçiminde olmuş.

Mesele yakın zamanda değişmeyecek anlaşılan…

Daha 15 gün kadar önce su panelinde konuştukları ile ülke gündemine gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı doğru anlaşılmadığını düşünerek olsa gerek, bir kez daha mal varlığını dile getirdi bu konuşmasında. Yazımın başında dedim ya, Başkan adeta içini döküyor son günlerde yaptığı konuşmalarda diye, tam olarak öyle seyretti konuşmanın devamı.

Bu kez; “Çok rahat bir şey söyleyeyim, benim ve ailemin üzerine sadece bir tane ev var, onu da yeni yaptırdım. Konutu boşaltıyorum biliyorsunuz. Bütün gayrimenkullerimi bu arada sattım. Belediye başkanı olduğum günden bu güne geldiğimizde ekonomik anlamda gerideyim. Bunu söyleyecek çok az adam vardır bu ülkede. Benim ya da ailemin üzerine bir metrekare yer yok. O yüzden çok rahatım” şeklindeydi cümleleri.

Cümlelerden kesin eminim, çünkü gazeteci her yerde çalışır. Ses kaydı aldım konuşmasından.

Biz sormadan, kürsüden aktarılan bir diğer konu 2040 Çevre Düzeni Eylem Planı oldu. Planın Aralık ayında bitmeyeceğini zaten söylemiştik malum. Daha önümüzde uzun bir zaman var anlaşılan. “Hemen neticeye gitmenin çekinceleri var” dedi bu konuda Başkan.

Gelelim Başkan Aktaş’ın sanayiye karşı olmadığını derin derin anlatmak zorunda kaldığı Su Paneli konuşmasından sonra yine aynı konuya yaptığı vurguya. Konuşmanın önemli bir bölümünü noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyorum;

“Bursa bir sanayi şehri, bu gerçeği artık kimse yadsıyamaz, ama sanayi ile ilgili adım atarken bundan sonra gerçekten çok dikkatli olunması lazım. Sanayi olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile bir sanayileşme yanlıştır. Nitelikli, yüksek katma değerli sanayi ya da niteliksiz sanayilerin planlı sanayi olarak dönüşmesi… Ama yeni sanayi bölgeleri oluşturmak için plansız sanayi bölgelerini dönüştürmek hikayesi ile bir sanayileşmeyi de kabul etmek çok mümkün değil açık söyleyeyim. Plansız sanayileri dönüştürelim ve bu şehre gerçekten katma değeri yüksek işler yükleyelim.

Yürekten katılıyorum Başkan’ın spontane yaptığı bu konuşmaya. Yazdıklarımla, savunduklarımla birebir örtüşüyor çünkü. Bursa’da sanayi evrilmeli ve katma değeri yüksek ürünlere yönelmeli, bunun yanında eski sanayi bölgeleri revize edilmeli, plansız sanayi ise çok dikkatli adımlar atılarak tarım alanlarından uzak bölgelere taşınmalı.

Bence harika bir plan…

Bu uzun ve Bursa’nın konuşulduğu gecenin biraz daha bize yönelik olması için iki önerim olacak.

Öncelikle 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü için hazırlanan afişlerde kadın gazeteci figürü görememenin üzüntüsü içindeyim. ‘Geçtim pozitif ayrımcılığı, negatif ayrımcılık yapmayın yeterli!’ özlü sözümü buraya iliştirerek, konuyla ilgili daha duyarlı olmaya davet ediyorum basın bürosunu.

İkinci önerim ise Bursa basınını daha yakından ilgilendiriyor. Madem böyle bir gecede belediyenin sponsorluğunda tüm gazetecilerin bir araya gelmesi hedefleniyor, o halde işin içine ödüller de giremez mi?

Mesleğin duayenlerine onur ödülleri, çeşitli dallarda en iyilerin seçildiği ödüller mesela… Böylece ‘gazetecilerle bir yemek yedik’ isimli gece daha anlamlı olur kanaatimce…

Bunu da bir düşünün derim…

HABERLER