Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Alkışçılarla değil, doğrucularla yürüyün!

Pazarın gelişi Perşembeden belliydi benim için. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim çalışmaları kapsamında Bursa’yı ikinci ve son ziyaretinde gördüğüm tabloyu eğip bükmeden anlattığım yazımı hatırlayan okurlarım varsa içinizde, malumun ilanı hakkındaki görüşlerimi de anımsayacaktır.

Sıklıkla dile getirdiğim bir gerçekliği hatırlatarak başlayalım o halde. Gazetecilik sahada yapılan, sahada görülenlerin okura aktarılmasından ibaret olan bir meslektir. Bu eylemin dışında yapılan her türlü yazı çizi işleri halkla ilişkiler çalışmasına girer. Benim işim gazetecilik olduğundan, işin bu tarafında durduğumdan, mesleğimi de en ilkeli biçimde yapmak için azami gayret gösterdiğimden, genellikle pek memnun kalınmayan yazılar yazarım. Teşekkürlere boğulmayan, özel bir yere koyulmayan, ‘öteki’ olan gazeteciler sınıfına girerim.

Ben kimim ki, benim yer almak için çabaladığım sınıfta nice büyük mücadeleler vermiş, bu ülkeye mal olmuş pek çok duayen isim var. Tam da bu nedenle görüldüğüm yerden gurur duyarım, şeref duyarım…

Tüm bu parametrelerle kaleme alınmış olan, ‘Miting değil, sessiz direniş’ başlıklı yazım da vatandaştaki bezginliğin alana yansımasından bahsediyordu ana hatları ile. Çokça da tepki aldım, ağanın sözünün üstüne söz söyleyip alandaki kalabalığın 90 binlere ulaşmadığını, maksimum 40 binlerde kaldığını dillendirdiğim için ‘istenmeyen adam’ ilan edilmeme ramak kalmıştı. O derece…

Pazar günü alanda gördüğümüzün sandıktaki okumasını takip etmek için CHP Seçim İzleme Merkezi’nde yerimizi aldık.

Sessiz ve temkinli bekleyiş havasını sandıklardan ciddi sonuçlar gelene kadar hepi topu 10 kadar gazeteci ile birlikte soluduk. Belki burada da yaptığımız ilk yayınlarda olan biteni olduğu gibi aktardığımızdan pek sevilmedik…

Sonuçlar geldikçe, CHP’lilerin yüzleri güldükçe, Mustafa Bozbey’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını kazanmasına her geçen dakika bir adım daha yaklaşıldıkça kalabalık da artmaya başladı.

Gözümüzün önündeki Bozbey kalabalıkların arasında kaybolan bir siluet halini aldı. Coşkulu bir gurubun içinde fotoğraflara yansır oldu.

Benim için durulacak yer belli. Gözleyeceğim, dinleyeceğim, anlayacağım ve anladıklarımı aktaracağım noktadayım.

Zaferin kokusunu alanların hızla yer değiştirmesinin şaşkınlığını bir yana bırakacak olursak, bu seçim sonucunun bize ne anlattığına dair birkaç noktanın altını çizmekte fayda var.

Vatandaş, ekonomik olarak sıkıntıda ve derdine dermanın merkezi hükümetten gelmeyeceğini görünce alternatiflere yöneldi, alternatiflerde de umudu bulamayanlar sandığa gitmeyerek tepki gösterdi.

Vatandaş, sürekli aynı isimleri karşısında görmekten sıkılmış durumda, çünkü aynı isimler aynı çözümsüzlüğü beraberinde getiriyor.

Vatandaş, ötekileştirilmekten ve karşı komşusu ile sadece siyasi görüşü farklı olduğu için kavga etmekten mutsuz, çünkü bu durum sosyal yaşam içinde sürdürülebilir değil. Düşman toplum modeli bizde pek tutmadı.

Vatandaş, devletin imkanlarından yararlanamamak ile tehdit edilmekten pek de hoşlanmamış görünüyor, çünkü çoğunlukla kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalan bu ülkenin kalender insanlarının böylesi yaklaşımlara pabuç bırakmayacağını biliyor olmalıydık.

Bundan sonra herkesin ayağını denk alacağı yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz, elbette bu yeni dönem duyurusunu ilk yapan ben olmadığımdan siz bunu zaten biliyorsunuz.

Şöyle bir paylaşım gördüm, durumu son derece güzel özetleyen;

‘Tehdit kaybetti, şantaj kaybetti, kumpas kaybetti, montaj kasetçilik kaybetti, küfür ve aşağılama kaybetti, hırsız çeteler kaybetti, fakir fukara ile alay etmek kaybetti…’

Coşkunun sonunda yine bir balkon konuşması vardı. Satır başlarını şöyle okuyabiliriz;

“Unutmayın, kaderin üstünde bir kader vardır… Hep başardık, başararak geldik, başararak yola revan olacağız… Netice böyle oldu, her olanda bir hayır vardır… 31 Mart bizim için bir bitiş değil bir dönüm noktasıdır. Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz… Tüm yerel yöneticileri, şehirlerinin hayrına yapacakları işlerde destekleyeceğiz…”

Kaderin üstündeki kaderin, ağlarını bu kez iktidarın beklediğinden farklı ördüğünü söyleyebilirim. Başaramazsanız başaranların yolunun açılmasına demokrasi denileceğini de belirtmekte fayda var. Elbette her olanda bir hayır var, ben bu kez olanın hayırlarının nelere vesile olacağının merakına kapıldım bile çoktan. 31 Mart nasıl bir dönüm noktası olacak bunu elbette iktidar partisi kendi içinde değerlendirecek. Büyük bir değişime mi gidecekler, yoksa var olan statükoyu korumak için ayak direme içinde mi olacaklar aslen buna bakacağız. Dikleşmeme kavramının içini tamamen boşaltıp yerine azami ölçüde kibir doldurduğunuzu, yerelde tüm yöneticilerin küçük bir Cumhurbaşkanı modeli gibi davrandığını söylemekte fayda var. Hani bilmiyorsanız diye eklemede bulunmak isterim. Hiç sevilmedi bu davranış modeli! Yerel yöneticilerin yapacakları işlerin şehirleri için hayırlı olup olmayacağına anlaşılan yine merkezi yönetimin karar vereceği düşüncesi ile ipleri elinizde tutmak istiyorsunuz. Eğer fikir böyle ise bir büyük hatanın daha kapılarını aralarsınız ve önümüzdeki süreçte önümüze erken genel seçim gibi bir opsiyon koyulursa ciddi prestij kaybına uğrarsınız…

Sadece iktidar partisine değil hem Bursa’da hem de Türkiye’de yerel yönetimlerde büyük başarı kazanan CHP’li yöneticilere de yerelden bir şeyler söylemekte fayda var.

Bursa’nın acilen 2050 Çevre Düzeni Planına ihtiyacı var ve bu plan doğrultusunda kentsel dönüşüm mekanizmalarının işletilmesine, bu mekanizmalar işletilirken de vatandaşa ‘sizi harabe evlerinizden kurtarıyorum daha ne istiyorsunuz’ gibi halden anlamaz cümleler kurmak yerine çözüm sunulmasına gerek var.

“Bizler bu sabah bu şehirde yaşayan milyonları gülümseteceğiz ve mutlu yaşatacağız diye söz verdik. Yarın sabahtan itibaren bu kentte herkes mutlu yaşayacak” cümlesi ile yaptığı galibiyet konuşmasını özetleyebileceğim Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve ilçe belediye başkanlarının sözlerini tutmaları için önlerinde kocaman bir 5 yıl duruyor.

Şöyle bir etrafınıza bakın, alkışçıları değil doğrucuları tespit edin, sonra da işe koyulun. Kaybedecek pek vakit yok zira…

 

HABERLER