Gazetecilik açısından şahane, toplum refahı açısından sıfırın altında bir skorla ilerleyen ülkeler arasında yer alıyoruz. Gerçek ve suni gündemlerle birlikte yazacak, üzerinde duracak öyle çok konu var ki, seçmece yapmamak mümkün değil.
Zaman zaman suni gündem oltalarına benim de geldiğimi, suni gündemler yeterince gündem olmadığında gerçekliğe evrilme ihtimalinden endişelendiğimi belirterek yazmıştım bir gün önceki yazımı.
Bugün gerçek gündemimize, önümüze başka dosyalar koyarak üzerinde düşünmemizin istenmediği, ancak her gün yüzümüze tokat gibi çarpan realiteye geri dönelim istiyorum.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu her ay yaptığı gibi bu ay da geçim skalasını açıkladı. Mayısta dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 18 bin 969 lira, yoksulluk sınırıysa 61 bin 788 lira olarak hesaplandı. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyetiyse aylık 24 bin 609 lira!
Artık bu araştırmanın dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için gerekli gıda harcaması tutarı olduğunda açlık sınırı, işin içine giyim, konut, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin eklendiği durumdaysa yoksulluk sınırı olduğunu biliyoruz.
Verilere asgari ücretin 17 bin 2 lira olduğunu eklememe gerek var mı bilmiyorum…
Gerçi bu rakamı sıklıkla dile getirmek lazım, zira başka başka gündemlerle, mesela; Deniz Akkaya’nın kızıyla olan aile kavgası gibi hiç ilgilenmememiz gereken şeylerle öylesine meşgulüz ki, neden her öğünden yarı aç yarı tok kalktığımızı sorgulayamıyoruz bile.
Bu nedenle bir kez daha söyleyelim, asgari ücret 17 bin 2 lira. Yani dört kişilik bir ailenin açlık sınırının bin 967 lira altında kalıyor ülkenin yaklaşık yüzde 50’sinin maaşı!
Durun bakalım, bunlar daha iyi günlerimiz…
Bu ülkede üretici halinden memnun olmaz ve üretmeyi bırakırsa daha çok acı çekeceğiz, daha çok açlıkla mücadele edecek bizim kuş gibi maaşlarımız…
Misal; Ulusal Süt Konseyi çiğ sütün litresinin tavsiye fiyatını 1 Mayıs’tan geçerli olmak üzere yüzde 8,5 zamla 14,65 lira olarak belirledi. Şimdi daha bu zamların ürünlere yansımadığının altını çizelim ve devam edelim buradan; yapılan zam süt üreticilerini memnun etmedi!
TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranının dahi çok altında kalan bu zammın memnun edici bir tarafı yok elbette.
Bu memnuniyetsizliğin bizim soframıza yakın gelecekte, bundan birkaç yıl önce yaşadığımız et krizinde olduğu gibi süt krizi olarak yansıyacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek de yok.
Özellikle sütün toplanması konusunda sıkıntılar yaşayan, bölgesinde ulusal firmalar olmayan noktalarda daha farklı bir güncellemenin yapılması ya da sorunun çözümüne yönelik devlet eliyle adımlar atılması şart.
Hayvan üreticiliğinin döngüsünü sağlamak açısından da çok önemli olan süt üreticiliğindeki memnuniyetsizlik, önce hayvanların kesime gitmesine, ardından süt ve süt ürünlerinin fiyatlarındaki hızlı yükselişe, onun ardından da et fiyatlarındaki artışa neden olacak. Bu zincirleme fiyat artışı tamlamasını daha önce yaşadığımızdan gayet iyi biliyoruz aslında basamak basamak tüm adımlarıyla ülke olarak.
Yani yakın bir gelecekte (tabi enflasyon oranlarındaki kandırmacaya ne kadarı yansır bilinmez, ancak ceplerimize yansıyacağı kesin) asgari ücretin açlık sınırı ile arasındaki fark çok daha yüksek olacak!
Hani yıl sonuna kadar yeni zam yok ya, öyle düşünün siz onu…
***
AVRUPA, İŞİNE BAK KARDEŞİM!
Daha bir gün önce konuyla ilgili Bursa’nın en yetkin isimlerinden biri olan Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Melike Baysal ile yaptığımız programın ilk konularından biri ülkemizde kuduz vakalarında bir artış olup olmadığına ilişkin yayılan haberlerin doğruluğuydu.
Kesin bir dille ülkemizde kuduz vakalarında artış olmadığını belirtti Baysal.
“Ülkemizde kuduz vakalarında bir artış olduğuna ilişkin elimizde veri bulunmamakla birlikte hem veteriner hekimler olarak hem de tabipler olarak böyle bir artışın olmadığını net biçimde söyleyebiliriz. Ülkemizde kuduz vakaları daha ziyade yaban hayatında mevcut. Uzun süre havadan atılan aşılarla bu konuda mücadele edilmiş ve çok iyi sonuçlar alınmıştı, ancak bir süredir bu aşılama yönteminden vazgeçildiğini biliyorum. Bizler insanlara en yakın, yani huyu en yumuşak, şehir hayatında yaşamaya en uyumlu köpekleri öldürmek üzere sokaklardan topladığımızda doğanın boşluk kabul etmeme yasası işleyecek ve yaban hayatı ile iç içe olan, alfa karakterli, yaban hayatındaki hastalıklara da maruz kalmış olabilecek köpekler şehirlere inecektir. İşte o zaman kuduz vakalarındaki artıştan söz etme ihtimalimiz olabilir endişesi bizde de mevcut” sözleri bence gayet açıklayıcı.
Yine de ‘Almanya, İngiltere, Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri turizm sezonuna girilirken Türkiye’ye yönelik seyahat tavsiyelerinde kuduz riskine dikkati çekti. Almanya turistlere kuduz aşısı yaptırma uyarısında bulundu. Fransa sahipsiz köpeklerin agresifliği konusunda uyardı, İngiltere, Belçika, Hollanda kırsal bölgelerde sürü halinde gezen sahipsiz köpeklere yaklaşılmamasını önerdi…’ minvalinde haberler mevcut.
Aslında uyarılar son derece yerinde. Kimse huyunu suyunu bilmediği bir hayvanla öyle zırt diye temasa geçmemeli hem kendisinin hem de hayvanın sağlığı açısından. Elbette bir zarar görmesi durumunda da sağlık kuruluşuna başvurmalı, aşılarını yaptırmalı, falan filan…
Buraya kadar her şey tamam da acaba biz neden Paris sokaklarında kedi kadar farelerin dolaştığını ve pek çok hastalığı ihtiva edebileceklerini, dolayısıyla vatandaşlarımızın bu konuda dikkatli olmaları gerektiğini söylemiyoruz aşk şehri Paris’e turist olarak gitmek isteyen ülkemiz insanlarına?
Hani o aşk şehrinin caddelerinde fareler dolaşıyor ya…
Ya da misal, Hollanda sağlık sisteminin dünyada iyi işlemeyen sağlık sistemlerinden biri olduğu, dolayısıyla bu ülkeye giderken önden bir sağlık kontrolünden geçilmesi uyarısı neden yapılmıyor?
Yaaa…
Her ülkenin kendine göre uyarıları ve uyarılması gereken konuları mevcut. Bizim ülkemiz için kuduz vakalarındaki artış iddiası bu uyarılar arasında yer almaması gereken hurafe bir uyarı bunu unutmayalım!
Onun dışında, biz sahipsiz hayvanlar sorunun kendi ülke vicdanımızla halledeceğiz. Ben inanıyorum. Avrupa işine bak kardeşim…