Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Asıl düşünülmesi gerekenler

Tarihler 15 Temmuz’u gösterdiğinde pek çok köşe yazarı darbe girişimlerine karşı olduğunu belirten ve 15 Temmuz tarihinde yaşananları kendince özetleyen yazılar yazar.

Haklılar da…

Darbe girişimlerinin dışında sadece girişimde kalmayan ve başarılı olmuş darbeler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti için geriye giden yolun taşlarını döşeyen en büyük etkenlerden olmuştur her daim.

Başarılı olan darbelerin en büyük mağdurlarının çoğunlukla Sol bakış açısına sahip olan guruplar olduğunu, Sağ tandanslı bakış açısının da zaman zaman bu işten nasibini aldığını, işin özetinde ülkenin okumuş, yazmış, daha ileriye doğru gidişin en doğru yolunun nasıl olacağı tartışmalarına kafa yormaya kendini adamış tüm isimlerinin bu işten ağzının payını aldığını hatırlatalım.

Sonuçta şimdilerde okuyan, yazan, ülkenin gidişatının daha iyi nasıl olacağına kafa yoran ve bu uğurda büyük mücadeleler veren sağ ve sol kesimden aydınlarımızı kaybetmiş durumda olduğumuzun altını çizmek lazım sanırım.

Günümüzün modası, cebimi nasıl doldururum fikriyatına hakim olmak. Üstelik bu cep doldurma işini yaparken kimin üstüne bastığın hiç önemli olmadığı gibi, ülkeyi yükseltmek ve topluca bir kalkınma hamlesi gözetmek akla dahi gelmiyor. Çünkü böylesi ulvi düşünceler çok eskilerde kaldı.

Gelelim 15 Temmuz’un benim açımdan anlam ve önemine…

Burada düşüncelerimin yansımalarında kullanmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasından yararlanmak istiyorum.

15 Temmuz’u yaratanların, yaptıklarının sorumluluklarıyla ilgili milletimize yeterince hesap vermediklerini söylemiş İmamoğlu; “15 Temmuz’un darbeci örgütü 1 günde ortaya çıkmadı, onlarca yılın ürünüdür” diyerek.

“15 Temmuz’a karşı koşulların oluşmasında etkili olanların, darbecilerin önünü açan bir kısım politikaları uygulayan insanların gereken özeleştiriyi yapmadıklarını ve yaptıklarının sorumluluklarıyla ilgili milletimize yeterince hesap vermediklerini düşünmekteyim” diyor İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.

Konuyla ilgili pek çok kişi dönemin mevcut hükümetini uyarmak için girişimlerde bulundu, pek çok riski göze aldı, bedel ödedi…

Söylenenler bir kulaktan girdi, diğerinden çıktı, uyarıda bulunanlar kötü olduklarıyla kaldı.

Sonuçta uyarılar gerçek oldu. Darbe girişimi kaçınılmaz hale geldi. Bu durumla karşılaşıldıktan sonra işin içinden sıyrılmak da bir o kadar kolay oldu kimileri için. Bir milat belirlendi, önce ve sonrası denilerek defter kapatıldı…

Sizce bu yeterli mi?

Bence 15 Temmuz tarihine geldiğimizde asıl düşünülmesi gereken konu bu.

Bir de bir zamanların ‘ne istediniz de vermedik’ seslenişinin adresi, 15 Temmuz sonrası terör örgütü ilan edilen cemaat yapısının yerine bugün kimlerin geldiğine dönüp bakmak, benzeri bir tehlike ile ne zaman karşılaşacağımızı hesaplamak önemli.

Çünkü yeni tehlikeler kapıda olabilir…

***

 

Ağız tadıyla yaşayamıyoruz

15 Temmuz ile ilgili yazarken dedik ki; ‘bir dönem sağcısı ile solcusu ile bu ülkenin topyekün kalkınması adına neler yapılabilir konusunda kafa yoran aydınlar, düşünce insanları vardı…’

Bu insanlar süreç içinde samimi duyguları nedeniyle öyle çok ceza çektiler, öyle çok bedel ödediler ki, kendi kabuklarına çekilmek ya da toplumun dejenere gidişatına ayak uydurmak dışında çareleri kalmadı.

Dolayısıyla artık topyekün kalkınma diye bir kavramdan bahsetmek mümkün olmadığı gibi akıllara gelen bir düşünce de değil.

Geçtiğimiz günlerde her ekonomik düzeyden dinleyeni olan, ancak ne yapsa dinleyenlerine yeterince ulaşamadığını fark ettiğinden şaşkınlık içinde; ‘Ülkede sadece çok zenginler ve çok fakirler kalmış, ortası yok!’ diyen Kenan Doğulu’nun yaşadığı şok etkisine DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi BİSAM küçük bir açıklama getirmiş.

Haziran 2024 açlık ve yoksulluk sınırı raporunda dört kişilik bir aile için açlık sınırı 19 bin lirayı, yoksulluk sınırı 65 bin lirayı geçti. Tek başına yaşayan bir kişi için ise yoksulluk sınırı 30 bin liranın üzerine çıktı.

Asgari ücretin 17 bin 2 lira olduğu ülkemizde bir kişi asgari ücretle çalıştığında ailesinin doymasını dahi sağlayacak durumda değil!

Memleketin yarısının ‘karın tokluğuna çalışıyoruz’ cümlesinin içini doldura doldura emek harcadığı canım ülkemde işin içine eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcamaların tamamı eklendiğinde bu rakam, 65 bin 874 lira olarak hesaplanıyor.

Bir zamanlar çok popüler olan tek başına yaşamak hevesi ise iyice tarihe karışıyor, zira bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için yapması gereken mutfak harcamaları ile yaşamını idame ettirmek için yapması gereken barınma, ulaşım, eğitim, sağlık harcamalarının toplam tutarının ise en az 30.604 lira! Yani asgari ücretin neredeyse iki katı!

Şimdi gel de yaşa bakalım bu ülkede ağız tadıyla…

HABERLER