Özellikle yaşanabilecek büyük depremlerle ilgili gerekli önlemlerin alınıp alınmadığına yönelik yaptığım görüşmelerde akademisyenlerin ve Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er’in üzerinde durduğu konu şudur:
‘Biz ülke olarak bir doğal afet olmadan önce önlem almak konusunda değil, afetler gerçekleştikten sonra kurtarma çalışmaları ve yardımlar konusunda başarılı olma gibi bir yol seçiyoruz.’
Bu temayı yaşanan tüm facialara uygulamak mümkün sanırım.
Zira hepimiz dün akşam saatlerinden itibaren gözleri ekranlarda, Bartın’dan gelen haberlere kilitlendik adeta. Yerin 300 metre altında meydana gelen patlama, olayların büyüklüğünü ölen insan sayısı ile değerlendirmenin yanlışlığını benim gibi kabul edenler için, yeni bir Soma faciası yaşandığının habercisiydi.
Malum, Soma faciası 301 işçinin ölümü ve 400’den fazla işçinin yaralanması ile ülke tarihinin en büyük madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Kayıtlara ‘madencilik kazası’ olarak geçen olayın ardından yapılan soruşturmada işin kaza olmadığı ise kısa sürede anlaşıldı. İşçiler gerekli önlemlerin alınmadığı, gerekli denetimlerin yapılmadığı madenlerde çalışmak zorunda kaldıkları için o gün can vermişlerdi kara elmasın bağrında.
Neden Soma’da yaşananlara benzetiyorum Bartın’da yaşananları?
Son 20 yılın en büyük maden kazalarına baktığımda şunu görüyorum ki; kazaların en sık yaşandığı iki ülke Türkiye ve Çin. Kazaların yaşanma nedenleri ise genellikle maden kuyusundaki yetersiz havalandırma nedeniyle yeraltında sıkışan basınçlı gazlar. Çin’deki maden kazalarının bir bölümü yaşanan depremlerin ardından meydana gelmiş. Bu ayrıntıyı da buraya not almak lazım diye düşünüyorum.
Sonuçta şuraya varabiliriz bence; 22. yüzyılın içinde olduğumuz, yapay zekayı konuşmayı bırakıp sanal dünyalarda hayatları tartıştığımız şu günlerde maden kazalarının önüne geçecek teknolojiyi yaratmak ve işler duruma getirmek çok da zor değildir.
Yeter ki istensin, yeter ki gerekli denetlemeler yapılsın!
41 insanın ölümü 41 ocağın sönmesi demek…
Başın sağ olsun Bartın…
ANKARALILARA VAR, BURSALILARA YOK MU?
Gelelim Bursa gündemine…
Yerel seçimlerde büyükşehirlerin önemli bir bölümünü muhalefet partileri kazandığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle bir açıklama yapmıştı:
“Meclis çoğunluğu bizde. Şu anda hala her şey devam ediyor. Öyle de olsa, bunlar neye dönmüş biliyor musun, bunlar topal ördek.”
Topal ördek olarak belediyecilik yapmaya çalışan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Cumhur İttifakı’nın suya yüzde 50 indirim teklifinin kabul edilmesi kararı ile boğuşuyor şimdilerde.
Bu kararı duyduğumdan beri vatandaşın bütçesini düşündükleri için böyle bir karar aldıklarını söyleyen Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin AK Partili üyeleri neden ülkenin tüm şehirlerinde böyle bir karar alınması yönünde ortak hareket etmiyor diye düşünüyorum.
Sanırım İYİ Partililer aklımı okumuşlar…
Bursa Büyükşehir Belediyesi Ekim ayı meclis toplantısında İYİ Partili Büyükşehir Belediye Meclis üyeleri Bursa’daki su fiyatlarında yüzde 49’luk indirim talebinde bulundular.
Öyle ya, Ankaralı vatandaşın bütçesini düşünenler Bursalı vatandaşın bütçesini de düşünmeli…
Önergenin içeriği ise şu şekilde;
“Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak vatandaşlarımızın temel ihtiyacı olan su tarifelerindeki ücretlerine 15 Ekim 2022 tarihinden itibarla yüzde 49 oranında indirim yapılmasını, 2023 yılı ocak ayından geçerli olmak üzere 2 aylık tüfe oranında güncelleme yapılmasını ve bu güncellemenin yılda bir defa yapılması şeklinde düzenlenmesini talep ediyoruz.”
İYİ Parti Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi aynı zamanda Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Temirtaş konu hakkında yaptığı açıklamada;
“Ankara’da İstanbul’da vatandaşı düşünen AK Parti’nin benzer bir davranışı Bursa’da hatta Balıkesir belediyelerinde de göstermesini bekliyoruz. Cesaretiniz varsa buyurun hodri meydan…” diyor.
Haydi Bursa, suyu yarı yarıya ucuzlat, güldür vatandaşın yüzünü…