Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Baston parti olmak…

Bir süredir mevcuttaki varlığını sürdüren, projeler üzerinden konuşmaktan ziyade kaybettirme ya da kazandırma pazarlıkları üzerinden ses yükselten siyaset tarzı kimin işine yarıyor merak konusu…

En azından benim çokça merak ettiğim bir konu bu…

İnsanların siyaset dünyasına vatandaşa hizmet etmek adına, kendi ideolojik yaklaşımları doğrultusunda dahil olduğu ve ideolojileri ile bezenmiş bir terbiye de alarak tüm ülkenin hayrı için çalıştıkları biçiminde hülyalı düşünceler geçerdi aklımdan…

Bunları unutalı, siyasetin bir ileri çıkma, hatta belki zenginleşme mekanizması olarak kullanılmak üzere tasarlandığını anlayalı çok oldu.

İşin bu kısmı bireysel çıkarcılıkları ilgilendiriyor.

Bu yazının konusu ise bireysel çıkarcılıkların birleşerek oluşturduğu, daha kapsayıcı çıkarcılıklara dayanıyor. Kaybettirmeler ya da kazandırmalar üzerine kurulu, ideolojik yaklaşımlardan ziyade elde koz olma ile ilerleyen yaklaşımlar irdelemek istediklerim.

Bu durumu en net biçimiyle DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik sarf ettiği sözlerde fark ettik.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti ile ilgili yaptığı açıklamada; ‘Bize kazandırmak değil, gerekirse kaybettirmek üzerine bir strateji var. Bu çok ortada’ ifadelerini kullanmıştı.

Sakık; ‘Evet size kaybettireceğiz. Allah aşkına siz kimsiniz ya? Siz efendi biz köle miyiz?’ ifadelerini kullandı.

Söylemekte yarar var; hiçbir siyasi partinin kuruluş amacı başka bir siyasi partinin bastonu olmak olamaz! Olmamalıdır! Olursa öncelikle seçmenine karşı büyük ayıptır!

Bundan daha önceki süreçlerde de ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı çok tutmuştu hatırlarsanız.

Siyasetten ve partilerden bahsediyorsak iki konuyu açıklığa kavuşturalım; bu ülkenin her etnik kimliğinin, her dini kimliğinin TBMM çatısı altında özgürce temsil edilmesi ve legal siyasetin içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Partileri sürekli kapatıldığından, seçimlere girmek konusunda hazır olmak adına her daim kenarda köşede birkaç örgütlü partiyi ellerinin altında tutmak zorunda kalmak gibi bir eziyeti yaşayan DEM Parti’nin de bu hakkını yürekten teslim ediyorum.

Açıklığa kavuşturulması gereken ikinci konu ise partilerin kuruluş amaçlarının birbirlerine kaybettirmek ya da kazandırmak gibi emellerle olmaması gerektiği yönündeki gerçeklik ve beraberinde yerel seçimlerin genel seçimler ile karıştırılmamasının önemi üzerine. Malumunuz il ve ilçelerde vatandaşın alacağı hizmetin bir bölümünü gerçekleştiren ve daha ziyade insanlara dokunması ile partinin değil adayın ön planda olduğu seçimlerdir yerel seçimler.

Bu iki noktadan bakıldığında; ‘size kazandıracağız, size kaybettireceğiz, sizden oy çalacağız, amaç kazanmak değil X partisine kaybettirmek’ benzeri söylemler oy potansiyeli daha düşük partilerin iki ana eksenin etrafına eklemlenerek, ‘ne koparırsak kar’ yaklaşımı ile politika yaptığını ve kendi küçük tabanlarına da ‘hissemize bu düştü’ söylemi ile döndüklerini gösteriyor bize.

Sağlıklı bir demokratik ortamın bu biçimde işlemediğine kesinlikle eminim.

Sağlıklı bir demokraside siyasi partilerin ideolojileri boyutunda belirledikleri disiplinleri olur, bu disiplinler çerçevesinde talep ettikleri toplum modeli olur, bu toplum modeli çerçevesinde seçim kazanmaları halinde gerçekleştirecekleri vaatleri olur…

Kazandıracağım, kaybettireceğim, X partinin seçmeninde oy çalacağım gibi düşünceleri olmaz. Bu düşüncelerin kimseye yararı da olmaz. Sağlanacak tek fayda, kazanan cephede yer tutabilen kişilerin bireysel çıkarlarını gerçekleştirmektir. Vatandaşa düşen de bireysel çıkarların gerçekleşmesi için yürünen yollara döşenen taş olmak olur ancak…

Fikri Düşünceli’ye veda…

Muhabirlik dönemim idealleri uğruna savaşan insanları görme şerefine de nail olabildiğim zamanlara rast geldiğinden çok şanslıyım ve idealleri uğruna savaşmaktan geri durmayan bu güzel insanların aramızdan bir bir ayrıldığına şahit olma yaşına erdiğimden biraz hüzünlüyüm…

Makina Mühendisleri Odası Başkalarından ve TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreterlerinden  Fikri Düşünceli, ‘Böyle insanlardan çok kalmadı, artık gitme vaktidir’ dercesine bir yıldız gibi kayıp ayrıldı aramızdan…

Kent sorunlarına karşı yıllarca mücadele eden, kamu çıkarını önceleyen, sorunlara tam bir akademik oda temsilcisi olarak objektif yaklaşmayı bilen, ancak politik kişiliğinden de taviz vermeyen duruşu takdire şayandı.

O güzel insanların o güzel atlara binip gittikleri yere giderken bu kentin üzüntüye boğdu…

Tüm sevenlerinin başı sağ olsun…

NOT: Laik bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde tekke ve zaviyeler kapatıldığından, tarikat ve cemaat yapılanmaları yasaklandıktan bu yana el altından gizli gizli ve nedense giderek artan bir hevesle şeriat çığırtkanlığı yapanlar, laiklik ilkesinin özellikle korunması gereken tüm kurumlara vakıf yapılanması adı altında cemaat ve tarikatları sokanlar çok üzülecekler, ama Suudi Arabistan laik düzene geçiyor!

Hem de Veliaht Prens Selman’ın şu sözleri ile ilerliyor geçiş; ‘Suudi Arabistan’ın Atatürk’ü olacağım

Hadi bakalım, ateistler bunu da açıklasın…

 

 

HABERLER