Dünya kendi içinde büyük bir savaşı ve yeni bir göç dalgasını konuşurken, tüm ülke bu iki ileri bir geri göç dalgasının sınırlarımız içinde nasıl bir değişikliğe neden olacağına odaklanmışken, biz Bursa olarak kendi içimizdeki iki ileri bir geri, hatta bir ileri iki geri güç çekişmelerini anlamaya çalışıyoruz.
Yerel seçimlerin yapıldığı 31 Mart tarihinin milat olduğu Bursa’da önemli belediyeler AK Parti’den CHP’ye geçti ve ne olduysa bundan sonra olmaya başladı zaten.
Öncelikle tüm ülkede olduğu gibi belediyelerin gelirlerinin kesilip iş yapmalarının zorlaştırılması yöntemine gidildi, geçmişe dönük borçların bir anda ödenmesi istendi, çeşitli bahanelerle İller Bankası’ndan gelen paralara el koyuldu falan filan…
Süreç zordu, fakat CHP’li belediyelerin kendi içlerinde de dayanışarak meseleye çözüm bulmaya çalıştığı izlenimi genel olarak hakimdi, bir yandan da vatandaşın hizmet eksikliklerinden dolayı şikayetleri başlamıştı.
İlk hamle bir sonuç vermişti, merkezi hükümet kanadında ataklara devam etmek gerekiyordu. Çözüm bulundu. Belediyelere tahsisli yerlerin bakanlıklar tarafından geri alınması, böylece belediyelerin gelir elde ettikleri, aynı zamanda vatandaşa hizmet sundukları bir kaynağın daha kurutulması için düğmeye basıldı.
Bursa’da bu kapsamda, Orhaneli ilçesindeki, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın mali katkısıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi’nce ihale edilip, hizmete açılan, Göynükbelen Gençlik Kampı’nın yaklaşık bir ay önce Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisi çıkmışken, bir ay sonra yepyeni bir ilçe belediye meclis kararı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devrinin kararlaştırılmış olması önemli örneklerden biri olarak gösterilebilir.
Kampı inşa eden Bursa Büyükşehir Belediyesi, arazi Orhaneli Belediyesine ait. İktidar ve belediye aynı partiden olduğunda, mesele ‘Belediyemiz ilçemize büyük bir hizmet getirdi’ biçiminde yorumlanırken, belediye muhalefet partisine geçince ‘bakanlığa devri’ uygun görülüyor.
Örnekler bununla da sınırlı değil…
Bursa’daki bütün kamu kurumları, belediyeler ve meclisler adeta teyakkuzda, CHP’li belediyelere dönük sıkı bir araştırma sürdürüyorlar. Gördüğüm kadarıyla onarılmış vakıf eserleri başta olmak üzere CHP’li Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından kullanılmakta olan, merkezi hükümetin kontrolündeki binalar, tesisler geri alınmaya başlandı.
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın geçtiğimiz günlerde 2024 yılının son meclis oturumunda Vakıflara yönelik sitemlerle dolu konuşmasını da burada anmakta fayda var.
Osmangazi Belediyesi’nin Şadırvanlı Han’ı ile Abdal Kültür Merkezi’ne de yine Vakıflar el koydu biliyorsunuz. Yeni yıl itibariyle tahsis süresi sona eren Gökdere Kültür Merkezi de Vakıflara geçecek.
Sırada Ördekli Kültür Merkezi olabilir, Sümbüllü Bahçe Konağı olabilir…
Erkan Aydın, konuşmasında şöyle soruyor; “16 yıl önce, yapılar tadil edildikten sonra niye bu yapılara vakıflar olarak el koymadınız da belediyenin kullanımını uygun buldunuz. 16 yıl sonra ne değişti de kullanım hakkını belediyeden almaya karar verdiniz? Bu düpedüz siyaset!”
Aslında yanıtını bildiğim bir soru dönüyor kafamda 31 Mart’ta belediyeler el değiştirmemiş olsaydı bu karar yine de alınacak mıydı?
Elbette hayır!
Seçimlerin hemen ardından yapılan nezaket ziyaretlerinde söylenen güzel sözlerin ve ilk belediye meclis toplantılarındaki dayanışmanın büyüsü kaçmış gibi.
Kulislerdeki söylentilere bakılırsa, Selatin camilerindeki güvenlik görevlilerini geri çekme kararının ilk kurşun olarak kayda geçtiği söyleniyor. BBB Genel Sekreteri Ergül Halisçelik imzasıyla Bursa İl Müftülüğü’ne gönderilen Cumhurbaşkanlığı’nın tasarruf tedbirleri genelgesi doğrultusunda Bursa’nın tarihi camilerinden Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin güvenlik görevlilerinin çekileceğinin belirtildiği karar bu noktada etkili olmuş.
Benim pek de ihtimal vermediğim, vatandaşa ‘Biz aramızda tepişiyoruz, çilesini siz çekeceksiniz, ama size dini bir gerekçe verdiğimizde bizi hep haklı gördüğünüz için böyle bir şey uydurduk’ demenin sevimli hali gibi bu kulis bilgisi.
Bir de AK Partili belediyelerin pek sevdikleri dernek ve vakfı adı altında örgütlenen cemaat ve tarikat yapılanmalarına verilen kullanım haklarının CHP’li belediyeler tarafından verilmemesi tetikleyici, hatta belki de en önemli nedenlerden biri.
Sonuçta ‘bir dernek ya da vakıf ücretsiz yararlanacağına tamamen halka açık olarak kullanılsın bu alanlar’ demek büyük kabahat oluyor ve fatura aslında vatandaşa kesiliyor.
Hem belediye bir gelir kapısından daha olduğu, hem de belediye hizmetlerinden vatandaşların yararlanmasının önü bu biçimde tıkandığı için iki kez hak kaybına uğrayan vatandaşın bu konuyu içine sindiremeyeceğini, Bursalıların bu durumdan hoşnut olmayacağını düşünenlerdenim.
Bu ülkenin siyasi arenasında öfkeyle kalkan her daim zararla oturmuştur. Şimdilerde yapılan da benzeri bir iş bence. Bunca zamandır siyaseti kendi istediği gibi şekillendiren, partileri neredeyse tek tipleştiren AK Parti’den böylesi bir hata beklemezdim.