Bu ülkenin en sade vatandaşlarının temsilcisiyim ben. Memleketi itibariyle bir yerlerde beni koruyup kollayacak tanıdıkları olmayanlardanım. Dini köken itibariyle de özel bir aidiyetim yok, dolayısıyla orada da özel tanıdıkları olan insanlar klasmanına giremiyorum. Siyasi olarak zaten özgür olmayı tercih etmiş olduğumdan, işin bu kısmına hiç girmeyeceğim. Son olarak son derece sade vatandaşlar olan, yani aslında benim gibi insanlar olan, annem babam ve onların anne babaları nedeniyle ülkenin elit, seçkin, özel ihtimam gören kesiminin içinde de beni bulamazsınız.
Ben ve benim gibi olanlar bu ülkenin en yalnız vatandaşlarıdır…
Yok bizi koruyup kollayan, ‘şurada işin hazır, sen buraya yakışırsın, geleceğinle ilgili endişelenme’ diyen!
Neden verildi bu kadar izahat?
Dün akşam canlı yayınını pür dikkat izlediğim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in milyonların gözünün içine baka baka yalnızlığımızı hatırlatması nedeniyle elbette.
Habertürk ekranlarındaki canlı yayında asgari ücret belirleme çalışmalarında işçi sendikaları ile görüştüğünü söyleyen Bakan;
“Bunu Türkiye’de ilk defa söylüyorum, işçi sendikalarının başkanları asgari ücret için ‘8 bin liranın çok üzerine çıkmayın’ dediler” şeklinde bir cümle saf etti.
Yani dedi ki, ‘size başka, bize başka konuşuyorlar!’
Yani dedi ki, ‘kapalı kapılar ardında neler oluyor bir bilseniz…’
Oysa Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay yaptığı açıklamada “Biz 9 bin lira istedik, vermezlerse masaya oturmayacağız!” dedi hakkımızı savunmak adına.
Birleşik Kamu-İş bir açıklama yaparak;
“Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamasını kapsayan açlık sınırı Kasım ayında 8 bin 657 TL iken Aralık ayında 9 bin 59 TL’ye çıkıyor. İktidarın belirlediği 8 bin 500 TL’lik asgari ücret, açlık sınırının 559 lira TL altında kaldı!” dedi yaşadığımız durumu ortaya koymak için.
Hatta “Bir ailenin aylık kira, fatura, eğitim, sağlık, giyim gibi tüm harcamalarını kapsayan yoksulluk sınırı Kasım’da 25 bin 422 bin TL iken Aralık ayında 26 bin 124 TL’ye ulaştı!” bilgisi geçildi haber merkezlerine tabloyu iyice aydınlatmak adına.
Ama Bakan Bilgin’in ettiği bir cümle tüm bu konuşulanların etkisini soldaki sıfırlar kadar değersizleştirdi.
Bilgin’in yaptığı açıklama ile Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ciddi bir töhmet altında kalıyor. Kendisinin yerinde olsam, derhal söylenen söz ile ilgili bir yalanlama yayınlardım. Zira böyle bir cümlenin kurulmuş olması ihtimali dahi bulunduğu koltuğu sallamaya yeter!
MÜHENDİS MAAŞI ASGARİ ÜCRETİN ALTINA DÜŞTÜ!
Dedim ya, aidiyetlik olunca işler bir nebze başka oluyor, insan en azından hayat mücadelesinde yaşadığı yalnızlıktan kurtuluyor diye.
Tam da böyle bir çalışmadan bahsetmek istiyorum size. Ülkemizin ciddi çabalarla elde edilen mesleklerinin giderek itibar kaybına uğruyor olmasını ve bu durumun sonuçlarını ortaya koyan bir rapor hazırlamış İnşaat Mühendisleri Odası.
Elbette kendi meslektaşları açısından ele almışlar konuyu.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın raporuna göre mühendislerimiz uzun süredir yoksulluk ve işsizlikle boğuşuyor. Bu boğuşmanın sonunda da asgari ücret kıskacına yakalanıyorlar.
Hiç öyle hükümet yetkililerinin açıkladığı gibi ülkemizde asgari ücretle çalışanların oranının yüzde 17 falan olduğunu düşünmeyin. Öyle değil çünkü! Hatta iki inşaat mühendisinden biri asgari ücretin de altında rakamlara çalışıyor!
Rapora göre; 100 inşaat mühendisinden 28,2’si işsizken bu oran genç mühendislerde yüzde 48.3, kadın mühendislerde yüzde 47.1.
10 mühendisten altısı kredi borçlusu. Sadece 10 kişiden ikisi kamuda çalışıyor. Kamuda çalışan mühendislerin aldığı ücret 2014’te yoksulluk sınırının 590 TL altındayken, bu yılın ocak ayında 10 bin 290 TL altında.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın işsizliğin son bulması için taleplerinin başında mevzuatın düzeltilmesi geliyor.
Burada işin önemli bir bölümü elbette kamuya düşüyor.
Kamu, mühendislik hizmetlerini taşeron firmalardan almayı bırakmalı, adil ve şeffaf atama yapmalı. Yine kamu yatırımlarında genç mühendislerin istihdamı zorunlu hale getirilmeli ki, beyin göçünün önüne geçilebilsin.
Elbette yapı stokunun deprem ve afet güvenliği açısından periyodik şekilde tespitlerinin yapılabilmesi için yerel yönetimlerde yeni kadro planlaması yapılması, bu atamalara ilçe belediyelerin de dahil edilmesi hem alınacak mühendislik hizmetlerinin kalitesi açısından hem de yaşanan işsizliğe çözüm olması açısından önemli.
Sıralanan talepler arasında bence en mühimi ise inşaat mühendislerinin yaptıkları işe uygun meslek kodu ve en az TMMOB tarafından belirlenen asgari mühendis maaşı ile çalışmalarının sağlanması.
Kısacası kamunun ve kamuya iş yapan firmaların elini taşın altına koyması gerekiyor.
İnsan bir yerlere ait olunca en azından halini anlayan oluyor sanırım…