Bir önceki yazımda ötekileştirmeden yönetmenin önemine vakıf olan CHP’nin süreci de böyle yürütmeyi başarması halinde genel seçimlerde yerel seçimlere eşdeğer bir sonuç alabileceğine yönelik konuşmuştuk sizinle.
Bu kez ötekileştirmeme kavramını Bursa basınına uyarlamayı ve böylece aslında tüm basın mensuplarının pek canını sıkan, ‘satılık kalem’ kavramının da kökünü kazımayı hedefliyorum. En azından teoride dahi olsa durumu ortadan kaldırmak ne güzel olur diye anlatmak niyetindeyim…
AK Parti’nin iktidarın ucunu yakaladığı dönemden bu yana yaptığı en başarılı işlerden birinin yerelde ve genelde kendi basınını yaratmak olduğunu belirtmeye gerek yok. Zira bu durumu en derinden yaşayan illerden biri Bursa…
Neredeyse tüm basın kuruluşları belediyelerin kendilerine ayırdıkları bütçelerle ayakta kalmaya çalışırken, dolayısıyla tüm belediye başkanlarına da göbekten bağlanırken, bir de ‘tek kişilik dev ordu’ olarak tarifleyebileceğim; kimi gazetecilikten bi haber, kimi gazetecilik ilkelerini çoktan unutmuş, kimi de içinde bulunduğu durumdan memnun, genellikle sadece kendisinin çalıştığı internet sayfalarına, hatta sayfaları da geçin sadece sosyal medyada yaptığı paylaşımlara bütçe arayan bir topluluk mevcut.
Hal böyle olunca, herkes göbekten bağlanmayı çoktan kabul edince, belediyeler ellerindeki bütçe sopası ile istediklerini yazdırıp istediklerin yazdırmamakta son derece hoyrat davranabiliyor.
Bu biçimde işsiz kalan, yıllarca sektörde iş bulamayan çok gazeteci oldu…
Bu şekilde ülke ülke, şehir şehir gezip sıklıkla davetlerde boy gösteren çok gazeteci de oldu…
Aslında hepimiz biliyoruz bu hikayeleri, ben yine de ötekileştirmenin yani ‘benim basınım’ kavramını oluşturmanın ne denli zararlı olduğunu hatırlatmak istedim sadece.
Gelelim yeni yönetime önerilerime…
Öncelikle basınla ilişkilerinizi yönetecek objektif tutum takınacağından emin olduğunuz, tecrübeli ve bir o kadar öngörülü kişilerden oluşturmaya çalışın ekiplerinizi.
Unutmayın, basın sizin sesiniz olacak ve kötü ilişkiler, kötü sesle eşdeğer olabilir…
Elbette bazı basın mensuplarına kişisel ilişkileriniz nedeniyle ya da tecrübelerinden dolayı kendinizi daha yakın hissedecek ve ‘biz birlikte ne badireler atlattık’ diyeceksiniz zaman zaman.
Ancak mümkünse bu durum sadece özel hayatınızla sınırlı kalsın. Kısacası, basın mensuplarına genel olarak eşit mesafede durmayı tercih etmeniz önemli. Böylece sizin bir haber kaynağı olduğunuz ve basının da dördüncü güç olarak eleştirel, araştırmacı yönünü öne çıkarması gereken işler yaptığı gerçekliği daha kolay kabul edilir.
Kendi basınınızı oluşturmak, kalemşörler edinmek, yeni dönemin tabiri ile ‘zarflı gazeteciler ordusu’ oluşturmak, geçen iktidar dönemi için son derece basit ve ilkel bir ilerleme yöntemi olarak çok tercih edilmişti, gelişmiş, eleştiriye açık, kentin iyiliğini isteyen, ortak akılla yöneten olmak istiyorsanız bu ilkel metottan kaçınmanızı öneririm.
Seçim sürecinde gazetemizi ziyarete gelen AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç’a Norm Haber Genel Yayın Yönetmeni Esat Kaplan’ın önerisi de bu yöndeydi. Aksi takdirde gazeteler de ‘müşteri her zaman haklıdır’ diyen esnaflara dönerler ki; bence pek çok kurum rotayı buraya kırdı bile…
Bakınız ünlü düşünürlerimizden Eski AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner ne demiş;
“Tek sesli, tek renkli ve tek partili medya düzeni yanlış. Kendini sadece tek bir partinin, gözü kör bir aparatına dönüştüren medya, gün geliyor aynı partiye mensup, ama eleştirel yaklaşımı olan insanlara bile kapılarını kapatabiliyor”
İnsanlar medyanın kendi işini yapmasının ne denli önemli olduğunu kendi yarattıkları düzenin dışına çıkınca daha iyi anlıyorlar. Dolayısıyla yandaş medyanın dışında işler yapan, daha doğrusu mesleğini olması gerektiği gibi icra eden gazetecilerin aslında muhalif değil bildiğin gazeteci olduğunu anlamak giderek zorlaşıyor ülkemizde.
Metiner’in söylediklerinden devam edecek olursak;
“Bu tarz yandaş medya anlayışı, bilinsin ki, adına hareket ettiklerine asıl zarar veriyor ve yalnızca mebzul miktarda güç devşirmek isteyen yalakalar üretiyor. Yeni bir medya düzeni oluşturmak şart. Yeni medya düzeninin çok sesli ve özgürlükçü olması, tutulan tarafa veya savunulan fikre asıl itibar ve güç katacağına yürekten inanıyorum.
Eleştiriye kapalı her düşünce ve her hareket zamanla kendi statükosunu ve o statükodan beslenen yandaşlarını üretip donuklaşır ve bağnazlaşır…”
Darda kalınca öteki mahallenin medyasını nasıl da hasretle anıyorlar…
Neyse biz işimize dönelim, bence CHP’li belediyeler de hızla işe koyulsunlar, yapılacak çok iş, neyi devraldıklarını anlamak için harcamaları gereken çok mesai olduğunu düşünüyorum.
Arada basın bürosunu şekillendirirken ve ‘basınla ilişkilerimizi nasıl yönetelim?’ sorusunu sorarken belki bir gazetecinin fikrine ihtiyaçları olur diye düşündüğümden ve gazeteciliğin yeniden gazetecilik gibi yapılasını arzuladığımdan yazıldı tüm bu satırlar.
Ellerinde sadece kalemleri olan, ekmeklerini yıllarını verdikleri meslekleri ile kazanmaya çalışan meslektaşlarıma yönelik bir kırgınlık oluşturmayacağına da eminim yazdıklarımın, çünkü aslında hepimiz işimizi olması gerektiği gibi yapmayı özledik…