Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Bir deprem, çeyrek asır…

17 Ağustos Depreminin üzerinden tamı tamına 25 yıl geçti. Bu zamanı bir insan ömrü olarak düşünsek, mesleğini eline almış, hayatın gailesine ta göbekten dalmış, genç dinamik bir insandan bahsediyor oluruz.

Depreme dair bir yaşam bilinci oluşturma çalışması olarak düşündüğümüzde gördüğümüz tablonun ‘az gittik, uz gittik, dere tepe düz gitti, bir de baktık ki, bir arpa boyu yol gitmemişiz’ masal girişinden ibaret olduğuna ise herkes katılacaktır sanırım.

25 yıl bilinçlenmek, yenilenmek, hazırlanmak, kendini güçlü ve güvende hissetmek, hatta tüm bunları geride bırakıp yepyeni sulara yelken açmak, artık yeni gaileler için tasalanmak adına yeter de artar kullanmasını bilene.

Oysa bizim bundan önceki 25 yıllık süreçte yaptığımız sadece konuşmak, uyarmak, endişelenmek, korkmak ve tüm bunları benzeri bir döngü içinde sürekli tekrarlamaktan ibaret oldu.

Haa… Bir de işin içine paldır küldür dahil ettiğimiz, ihtiyaç ile yapılanın arasında en ufak bir bağlantı kuramadığımız kentsel dönüşüm kalkışması girdi. Şahtı şahbaz oldu.

Şimdi bugün 25 yılın ardından, eskiden bir araya gelerek açıklama yapan akademik meslek odaları ayrı ayrı açıklamalarla yaşananların ve olması gerekenlerin önemine dikkat çekmek için bir kez daha sahnedeydi.

İlk olarak İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin toplantısına katıldım. Başkan Serdar Atilla Erdem, depremin yaşanmasının ardından gelen o en hararetli günlerde; “Birçok kamu kurum ve kuruluşu, üniversiteler ve meslek odalarınca depreme yönelik hazırlık, güvenli ve sağlıklı kentleşme konularında bilimsel-teknik çalışmalar yapılmış, raporlar hazırlanmış, eylem planları oluşturulmuştur. Ancak afete hazırlık konusunda yürütülen tartışmalar zamanla gündemden çıkmış, yapılan onca bilimsel-teknik çalışma ise kurumların tozlu raflarında unutulmaya terk edilmiştir” diyerek bizde lafın çok, icraatın yok hükmünde olduğunun altını çizdi.

İşin ABC’sinden başlayalım dersek, o kısımda da öncelik yapı stokunun çıkartılması meselesine gelip dayanıyor.

Aslında şehrin yapı stokunun çıkarıldığına, yapıların yüzde 65’inin depreme dayanıksız olduğunun tespit edildiğine ilişkin bir veri mevcuttu elimizde. Her yerde, her yazıda bu veriyi kullandık. Elimizdeki verinin daha ziyade Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın incelemelerine dayandığını ve zemin analizi üzerine temellendiğini belirten Erdem;

“Bursa’daki yapı stokunun bina bina tespitinin yapılmasını istiyoruz. Bursa’da yaklaşık 500 binin üzerinde yapı stoku var. Bu binaların depreme karşı ne kadar direnç göstereceğini görelim istiyoruz. JICA’nın yaptığı çalışmalar daha çok zemin üzerinde yaptığı çalışmalar. Bursa’nın yüzde 65’i riskli diyorlar. Biz de bunu daha noktasal yapalım ve tüm binaların depreme ne kadar direnç göstereceğini belirleyelim, diyoruz. Kent anayasasını ve kentsel dönüşüm çalışmalarında da bu veriler bize yol göstermiş olacak” diyerek sonlandırdı açıklamasını.

Geçtiğimiz dönem belirli bölgelerde binaların dolaşılması ile de bir çalışma yürütülmüştü. Ancak bölgesel planlamayı hedef alıp bazı kabullerle gitmek daha mantıklı ve hızlı bir yol izleme metodu olarak benimsenmişti. 6306 sayılı yasaya altlık oluşturması için bir envanter hazırlanması konusunda tüm odaların hemfikir olacağı kanaatindeyim. Bu envanterin bina bina gezerek detaylı çalışılması gerekliliğine de elbette odalar kendi alanlarındaki uzmanlıkları ile karar vereceklerdir.

Her ne yapılacaksa bir an önce yapılmasının elzem olduğu konusunda herkesin aynı fikirde olduğu net.

İkinci açıklama ise Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube’sinde yapıldı.

Bir süredir ufak ufak sarsılan Gemlik üzerinden endişeleri giderek artan bir Bursa için Jeoloji Mühendislerinin konuşması ayrı bir önem arz ediyordu. Beklediğimiz sansasyonel açıklamayı alamadık Oda Başkanı Mehmet Yıldız’dan. Mesleğinin haklı gereği olarak endişeye sevk etmek yerine tedbire davet etmek gibi bir yol seçti başkan ve dedi ki; “Bu sarsıntıların bir öncü ya da bölgedeki gerilimi hafifletici olup olmadığına yönelik tahminler yürütmek yerine, hızla çözüme odaklanmalıyız. Depremin etkilerini hafifletmek, doğru tekniklerle her türlü zemine yapı yapmak mümkün. Bunlar üzerinde çalışmalı, kentsel dönüşüme ivme kazandırmalıyız”

Sonrasında da şöyle devam etti;

“17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen, doğa kaynaklı afetler karşısındaki toplumsal, sosyal, ekonomik, kurumsal ve teknik altyapımızdaki kırılganlık katlanarak artmış, getirilen çözümler ise afet risklerini azaltmak yerine, ‘pansuman olmanın’ ötesine geçememiştir. ‘Neşter Vurmanın Zamanı’ ise elbette gelmiştir”

Aslında aradan geçen sürede tüm ülkede alınması gereken tedbirler yerine göz boyama işine daldığımızdan, taptaze bir acı daha kattık 17 Ağustos’un üzerine. Depremzedelerin halen yakınlarını aradığı 6 Şubat’ın travmasını ben daha atlatamadım siz atlatabildiniz mi bilemiyorum…

17 Ağustos açıklamaları yarın da devam edecek.

NOT: Günün önemli bilgilerinden birini de atlamayalım isterim. İMO’nun kadrolarının harıl harıl çalışarak ‘Bursa Vizyonu’ adı altında geniş bir dosya hazırladıklarını biliyorduk. Dosyalar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış. 18 dosya konusu üzerinde yoğunlaşıyor üyeler. İlk dosya konuları ile bu ayın sonunda düzenlenen bir toplantı sayesinde buluşacağız. Bakalım İMO Bursa için nasıl bir vizyon çiziyor? Bu vizyon ile Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin icraatları ne derece uyum içinde olacak? Zaman içinde göreceğiz…

 

 

HABERLER