Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Bir kez daha ezildik!

Bu toprakların insanlarında, daha doğrusu bu toprakların insanlarının büyük bölümünde yardımseverlik duygusu hakimdir. Aceleci, telaşlı, neşeli, elbirliği ile hareket etmeyi seven, ruhu imeceye yatkın, birlikte kalkınan, birlikte ağlayan bir ülkede yaşıyoruz.

Belirttiğim gibi; istisnaları, çıkarcıları, acımasızları, felaketten menfaat devşirmeye çalışanları bir kenara koyuyorum.

Yaşadığımız deprem felaketinin hemen sonrasında da tüm ülkenin tek vücut olup, hatta başka ülkelerin yardıma koşan insanları ile el ele verip, neler başarmaya çalıştığını, ortaya neler çıkardığını gördük. Gönüllülükte iyi niyet esastır ve bu anlamda katkı koyan tüm vatandaşların çabaları çok kıymetli. Eleştiriyi de hak etmiyorlar. Zira görevleri olmadığı halde büyük özveriyle yaptı herkes ne yaptıysa. Yapmaya devam ediyor.

Ancak imece ve yardımlaşma başka, devletin güçlü elini vatandaşın omzunda hissetmesi bambaşka duygular.

İşin bu kısmına gelince aksaklıkları sıralamak görevimiz…

Çünkü ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözünden hareketle insanın yaşaması için var olan devletin görev ve sorumlulukları halkın imece usulü yardımlaşması ile elbette bir tutulamaz.

Tam da bu noktadan hareketle sormak isterim;

‘Biz dün gece düzenlenen ortak yayınlarda neler gördük, neler yaşadık?’

Açıklaması zor, hatta hassas olan bir noktaya temas ettiğimin farkında olarak ilerlemek istiyorum. Çok büyük bir felaketin ardından, geldiğimiz noktada ‘deprem vergileri’ ile deprem olmadığı gerekçesi ile yol yapıldığını, o yollardan paralı yararlanabildiğimizi, zaten deprem bölgesinde yapılan yolların ciddi hasarlar aldığını ve deprem vergisinin bir süre sonra ‘özel iletişim vergisi’ adıyla toplanır hale geldiğini, yine deprem bölgesinde ödenen onca vergiye rağmen günlerdir halen iletişim sorunları yaşandığını…

Daha sıralayacak çok şey var da burada susuyorum ve yorumu size bırakıyorum. Biz zaten bütün bu gerçeklerin farkındayız hülasa…

Şimdi “bu paralar nereye gitti?” sorusunun net bir yanıtı yokken, dün akşam canlı yayınlarda ciddi bağışların yapıldığına şahit olduk ülke olarak.

Öncelikle ve içtenlikle toplanan paraların sadece ve sadece depremzedelerin yararına kullanılmasını yürekten temenni ediyorum. Hatta ve mümkünse devletimiz faturaları ile kalem kalem açıklasın yapılan harcamaları da içimiz rahat etsin. Biz de ‘Nerede bu vergiler?’ sorusunu sorma saçmalığından kurtulalım.

Açıklama getirilmesi gereken bir diğer hususun da devletin kurumlarının ve bankalarının ciddi bağışlar yapması olduğunu düşünüyorum. Ekonomiden sıradan bir vatandaşın anladığı kadar anlayan bendeniz, bu konuda da sıradan bir vatandaş gibi sormak istiyorum;

Bir felakete uğramış vatandaşına yardım etmek zaten devletin görevi değil midir? Devletin vatandaşına bağış yaptığı nerede görülmüştür?’

Konuyla ilgili Merkez Bankası bir açıklama yapmış, tüm haber sitelerinde yer alan açıklamaya göre;

Merkez Bankası 30 milyar liralık bağışı bankanın 2022 karından karşılanacağını, her yıl Hazine’ye aktarılan temettünün bu yıl 30 milyar lirasının kampanya için tahsis edileceğini açıklamış. Aynı uygulama 1999 depremi sonrasında da yapılmış.

Dediğim noktaya gelmiş oluyoruz; devlet vatandaşına bağışta bulunmuş!

Pek güzel pek şahane…

Bağışta bulunanlar arasında sadece devlet kurumları yoktu elbette. Yaptığı bağışı vergiden düşmek isteyen herkesi gördük dün akşamki yayınlarda…

Misal, büyük bağışçılardan Cengiz Holding’e 3 milyar TL bağış yaptığı gecenin sabahında 3 milyar 10 milyon TL’lik yatırımı için teşvik verilmiş. Bir gecede 10 milyon lira kar hiç de fena değil bence…

Buradan Haluk Levent’in ‘Ben vergiden düşülen bağışı istemiyorum, gönülden bağış yapmalarını istiyorum. Bu nedenle AHBAP kamu yararına dernek statüsünü almadı” sözlerini bir kez daha hatırlatır ve kendisinin bu güzel düşüncesini yıllardır desteklediğim bir sav olduğu için çok da haklı bulurum.

Kazancımızdan verdiğimiz vergiler normal koşullarda toplumun rahat ve huzurlu ortamlarda yaşamaları için gerekli alt ve üst yapı harcamaları adına kullanılır. Dar gelirli vatandaşımız gelirini cebine koymadan verir bu vergiyi. Aldığı ekmeği masasına koymadan ekmek alabiliyor olmanın vergisini de verir. Hatta elini yıkamadan önce öder evindeki sabunun vergisini.

Elbette bütçesi hepimizi şaşkına çeviren, ‘250 milyar lirayı 300 milyar liraya yuvarladım’ gibi cümleler kurabilenler bizimle bir değil. Onlar da vergilerini bizimle aynı düzende ödeseler bu ülke üç Türkiye daha çıkarırdı cebinden.

Bağış ise vergiden çok daha bağımsız bir şey.

Nasıl ki bizler vergimizden değil gelirimizden yapıyorsak yardımımızı, bu ülkenin kalburun hayli üzerinde kalan kesimi de aynı şeyi yapmalıydı. Böylece bir yandan ödenen vergilerle devlet sarardı yaraları, diğer yandan yapılan yardımlarla sarılırdı vatandaşın kolu kanadı…

‘Dün gece ne yaşadık biz?’ sorusuna bir yanıtım daha var;

Dün gece biz, hepimiz, ülkece, bir kez daha ezildik…

Yapılan yardımların büyüklüğünü gördükçe fakirliğimizin altında ezildik…

Fakir olduğumuzu biliyorduk da, zenginin bu zenginliğini tahmin edemezdik, tahmin etmediğimiz yerden ezildik…

Depremzedesiyle, yardıma koşanıyla, evinde oturanıyla hepimiz ülkenin zengin kesimiyle aramızdaki uçurumun içine düştük ve ezildik…

En dramatik olanı da buydu bence…

 

HABERLER