Bütçe görüşmeleri son hızıyla devam ederken ve muhalefetin iddialı politik savunmaları da tam bu süreçte yapılmaya çalışılırken, benim açımdan son derece önemli olan Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında konuşulanlar, özellikle İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nun konuyla ilgili yerinde tespitleri ve Milli Eğitim Bakanının açıklamaları çok önemli konulardı.
Neden özellikle Selçuk Türkoğlu’nun konuşması sorusuna, kendisinin eğitim camiası içinden çıkmış ve uzun süre sendikacılık yapmış geçmişi ile bir açıklama getirmek mümkün. Aynı zamanda Bakan Yusuf Tekin’in müsteşarlığı döneminde gölge bakanlık yaptığını ve bu süreçteki icraatlarını da en iyi tahlil eden isimlerden.
Ne demiş Türkoğlu kısaca bir bakalım…
“Üniversite deyince ülkemizde ne görüyoruz? İflas etmiş bir eğitim sistemi görüyoruz! Niteliksel değil, maalesef niceliksel büyüyen, içi boş bir yapı görüyoruz! Ülkemizde toplam 208 üniversite bulunuyor. Allah bereket versin! Keşke bu duruma alkış tutabilseydik. Dünya’da ilk 500’e giren sadece 3 üniversitemiz var! Sayenizde “apartman üniversiteleri” diye bir kavram oluştu. Hem iki yıllık hem de 4 yıllık bölümlere çok sayıda öğrenci eksi net ile girmeye başladı. Yahu eksi dokuz netle 4 yıllık üniversiteleri kazananlar var bu ülkede, görmüyor musunuz?…”
Konuşmadan daha o kadar çok alıntı yapmak istediğim yer var ki…
Üniversitelerin, içerik açısından tamamen boşaltılan liselerin devamı biçimli, yine içi boşaltılmış eğitim kurumları haline getirildiğini artık hepimiz biliyoruz.
Daha doğrusu eğitim diyoruz da bu işin içinde eğitim ne kadar mevcut bunu tam bilemiyoruz…
Benim de iki çocuğu eğitim sürecinin içinde çırpınıp duran bir veli olarak temel derdim burada başlıyor, ama gelin görün ki, burada bitmiyor.
Çünkü bilmediklerimizin yanında, bildiğimiz önemli bir kavram mevcut; o da ilkokul düzeyinden başlayarak üniversiteler de dahil olmak üzere tüm eğitim kurumlarının tarikat ve cemaatler arasında bölüştürülüp onların kullanımına sunulması olarak açıklanabilir sanırım.
Türkoğlu konuşmasında Ahi Evran Üniversitesi ve Bezmialem Üniversitesi’nin yönetici kadrolarına Cihannüma Derneği’nden atamalar yapıldığına dikkat çekiyor.
“Göreve gelir gelmez kadrolaşma için kolları sıvadınız. Tabii tam da bu noktada, konuşmamın başlarında da örnekleriyle söz ettiğim, Kurucusu olduğunuz, “Cihannuma”yı devreye soktunuz!” diyor…
Okullar her kademesiyle cemaat ve tarikatların insafına terk edilirken, yatırımlara ayrılan pay her yıl düşüyor. Rakamların artması sizi yanıltmasın, 2002 yılında bütçede yüzde 17,18 olan eğitim payı 2023 yılına gelindiğinde yüzde 9,18’e iniyor.
Bursa’da yeni okul yapılmıyor olduğunun farkında olduğunu tahmin ediyorum. Pek çok okul tam günlü eğitimden ikili eğitime yeniden dönmüş durumda. Hatta bu oranı Yıldırım için yüzde 52 ve Osmangazi ilçesi için ise yüzde 50 olarak açıklasam yersiz olmaz sanırım…
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise bugün yaptığı açıklamada STK’lar ile yaptığı protokolleri savunurken her türlü STK ile protokol imzaladıklarını belirtiyor. Biz nedense bu her türlü STK’lar arasında tarikat ve cemaatlerle bütünleştiğinden emin olduklarımız dışında adreslere rastlamıyoruz. Zaten kendisinin de böyle bir açıklaması yok. Hatta şöyle bir cümlesi mevcut;
“Sizin tarikat ve cemaat dediğiniz kurumlarla protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor!”
Sayın Bakan ÇEDES projesindeki sakatlıklara alkış tutarak, bir de güzel anlam yüklemiş meseleye.
Ben şunu anlamıyorum, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çocuklarını doğru yönlendirmek adına kendi devlet terbiyesini almış kadrolarını oluşturması gerekirken bunu başaramamış olması ve tarikat ve cemaat yakınlığı bariz STK’lardan bu konuda yardım dilenmesi normal mi?
Sonra küçücük çocuklar çıkıp ‘okullarımızda çeşitli vakıf ve derneklerle milli eğitimin düzenlediği protokolleri istemiyoruz!’ diyerek Milli Eğitim Bakanlığı’nı uyarıyorlar.
Türkiye Liseliler Birliği, “FETÖ örneğinden de gördüğümüz ülkemizi karanlığa sürükleyecek yapılanmalara okullarımızı teslim etmeyin!” diyerek son derece aklı başında cümleler ile yapıyor uyarılarını. Taleplerini pek çok platformda dile getiren gençlerin arkadaşlarını bir imza kampanyası ile bahsi olunan projelerin karşında durmaya çağırdığını ve toplanan imzalarla birlikte 23 Aralık tarihinde Ankara’ya giderek isteklerini Milli Eğitim Bakanlığı önünde de yineleyeceklerini hatırlatmak isterim.
Bundan sonrasında arkasına herhangi bir siyasi yapılanma almayan sadece eğitimin içinde olduğu ve bu aksaklıkları gördüğü için bir araya gelmeyi başaran yapılanmalara ihtiyaç var, bundan sonra çocukları için söz söyleme cesareti gösteren velilere, kendileri için söz söyleme cesareti gösteren öğrencilere, öğrencileri için söz söyleme cesareti gösteren öğretmenlere ihtiyacımız var.
Yoksa eğitimde bambaşka bir noktaya sürüklenmemiz an meselesi…