Yoğun, dolayısıyla yorgun geçen iki günün ardından, güneşi Uludağ’ın az bilinen, böylece de tüm güzelliklerini hala koruyabilen zümrüt yeşili ormanlarının üstünde batırırken, Norm Haber Kurumsal İletişim ve Pazarlama Yönetmeni Nail Özer, ‘Şu güzel ülkemizin her şeyi var, şuraya bakın neyimiz eksik ki?’ dedi. Öylece ağzıma geliverdi, biraz da akşamın hüznüyle olsa gerek, ‘Her şeyimiz var, ama adaletimiz yok!’ cümlesini bıraktım arkamda kalan ağaçların dallarına asılı…
Sonra düşündüm, adaletimiz yok gerçekten de…
Sultanbeyli’de abisi cezaevinde olan 13 yaşındaki bir öğrenciye önce iki okul arkadaşının tecavüz ettiğini ve tecavüzü kamera ile kayda aldıklarını, sonra da ‘bu kaydı abine göndeririz’ diye tehdit ve şantaj ile aynı kız çocuğuna 13 kişinin daha tecavüz ettiğini artık herkes duymuştur.
Bu olayın bir bölümünde adalet işlemiş; tecavüzcüler yakalanmış, 13’ü mahkum olmuş. Ancak dava istinafta bozulmuş ve yeniden yargılama başlamış. İşin buraya kadar olan kısmı toplumsal çürümüşlüğün göstergesi olarak yeterince iğrenç olsa da, bir yargılama sürecinin varlığına dahi şükreder hale geldiğimizden, yeniden yargılama sürecinin sonucunu beklemek lazım demek gerekirdi.
Diyebildik mi?
Hayır!
Çünkü toplumsal çürümüşlük bu olayda kendini salt tecavüz, şantaj ve tehdit ile göstermiyor. Bizzat mahkeme salonunda da vücut buluyor.
Sanık avukatı, kendisi de ‘kadın’ olan bir avukat, mahkeme başkanına, tecavüze uğrayan kız çocuğunun okulda etek boyu yüzünden uyarılıp uyarılmadığının sorulmasını istiyor.
Bir dönem şortlu kadınları tartaklama rezilliğine bulaşan gün görmemiş ‘dayılar’ gibi bir tavırla, 15 kişinin tecavüzüne uğrayan bir genç kıza, etek boyu ile ilgili sorular yöneltiliyor. Hem de bir kadın avukat tarafından, hem de hemcinsi tarafından…
Kot pantolon giyen kadınların tecavüze uğramış olduklarına ilişkin beyanlarının kabul edilmeme gerekçesi; kot pantolonların çok dar olması ve bu pantolonların çıkartılarak kadına tecavüz edilmesinin güya mümkün olmamasıydı.
Böyle başladı ilk tecavüzle kadın giyiminin ilişkilendirilmesi.
Sonra ‘O saatte orada ne işi vardı, sokakta gülmeseydi o zaman, kıyafeti beni tahrik etti, mini mini şortlar giyiyorlar onlar da, eğlenmeye gittiyse bunu göze alacak…’
Şimdi de ‘etek boyun yüzünden okulda uyarılmış mıydın?’
Etek boyu yüzünden uyarıldıysa eğer tecavüz ‘meşru’ olacak yani.
Tecavüz, tehdit ve şantaj suçlarını bir arada işleyenlerin değil de eteği belki uyarı konusu olmuş olabilecek kız çocuğunun bütün kabahat!
Aynı kadın avukatın mağduru açık kimliğini kamuoyu ile paylaşmakla da tehdit ediyor oluşu da tüm bu işlerin üzerine tüy dikmiş durumda.
Bu ne cüret, bu ne hukuk tanımazlık…
Barolara kayıt alırken, sadece hukuk fakültesi mezunu olma şartını değil, insanla insan olma şartını da koymak gerekiyor, bu şartlara uymayanlara da adaleti tesis edecek yaptırımlar uygulamak gerekiyor, çünkü bizim ülkemizde her şey var, adalet yok…
****
RANDEVULARI ONAYLIYOR MUYUZ?
Yıllar önce hastanelerde kuyruk beklemekten sıkılmış bir halktık, şimdi aynı kuyrukları herkes evinde bekliyor, üstelik öyle bir gün, birkaç saat de değil, aylarca bekleniyor randevular için kuyruklar. Fakat herkes evinde olduğundan, kimse kimseyi görmediğinden, etkisi az oluyor elbette. Bu arada hastanelerde kuyruklar bitti sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Orada da kuyruklar her geçen gün daha da uzuyor.
Sonunda bu işe çare olacağı düşünülen bir uygulamaya geçildi; ‘Onaylı Randevu Sistemi’
Uygulama 13 Mayıs itibariyle başladı, randevusunu onayladığı halde randevusuna gelmeyenler aynı servisten 15 gün boyunca randevu alamayacak.
Birkaç gündür haberlerden izlediğim kadarıyla sistem durumda bir değişiklik yaratmış görünmüyor.
Bursa Tabip Odası da bu sistemin, sağlık hizmetlerinde zaten var olan sorunları derinleştireceğini ve hekimler ile hastalar arasında yeni çatışmalar yaratacağını düşünüyor.
Buradaki gerekçe, yeterli muayene süresini sağlamadan hekimleri ve sağlık çalışanlarını daha fazla baskı altına alan bir sistemin devreye sokuluyor olması.
Teknolojiyi kullanmak konusunda bilgi sahibi olmayan hastaların durumdan olumsuz etkileneceğinin de altı çizilirken; “Sağlıkta Dönüşüm Programı ile başlayan süreçte, hastalar müşteriye, hekimler ise ucuz iş gücüne dönüştürülmüş, sağlık piyasası iktidarın desteğiyle suni bir şekilde şişirilmiştir. Bu süreç, kamusal sağlık hizmetlerinin erozyonuna neden olmakta ve özel sağlık sektörünün palazlanmasına zemin hazırlamaktadır” deniliyor.
Yazımızın başında ‘Adaletimiz yok!’ dedik ya, tam da öyle bir durum anlatacağım şimdi.
Bu ülkenin vatandaşları sağlık imkanlarına kavuşmak için çabalarken, bir biçimde randevu almaları durumunda randevu ücretleri emekli maaşlarından kesilirken, eczanelerde emekli maaşını alınca parasını ödemek koşuluyla ilaç alırken, Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde, ‘Yabancı uyruklu ayakta tedavi olan hastaların sağlık hizmeti, ilaç, tıbbi cihaz, ortez-protez ve diğer malzemelerinin giderleri Sağlık Bakanlığınca ödenecek’ deniyor.
Sağlıkta da adaletimiz yok!