Yaşanan depremin yaralarını sararken, özellikle hükümet kanadından gelen ve altına imza atılacak kıymette bir uyarı vardı:
‘Bu işe siyaset karıştırmayalım!’
Uyarı güzel ve yerindeydi, yapılan her şey de insanlık namınaydı, zaten de öyle olmalıydı, ancak durum kontrol altına alınamayınca, organizasyon bozukluğu nedeniyle çalışmalar çuvallayınca, işe siyaseti karıştırmak yine iktidar partisinin aklına gelen ilk hamle oldu.
Haydi bunu da sineye çekelim, meselenin bu kısmında olmayalım, siyasetçi siyasetini yapacak, üstelik seçimler bu kadar yakınken herkes kendini temize çıkarmanın yolunu bulmaya çalışacak… gibi düşünceler içindeydim.
Son yaşananlar bardağın taştığı damlalar oldu benim için.
Size manevi danışmanlardan bahsetmiştim hatırlarsınız, şimdi manevi danışmanların yanına siyasete alet olan imamlar da eklenmiş gördüğüm kadarıyla.
Genel bütçe kapsamındaki idarelerin yılın ilk ayında harcamalarına göre sıralandığı listeye bakıldığında, sadece Ocak ayında 4 milyar TL harcaması olan Diyanet İşleri Başkanlığı görevini deprem bölgesinde bir biçimde insanlara yardımcı olmaya çalışanlara enteresan yakıştırmalar yaparak ifa etmeye çalışıyor herhalde.
Ben başka bir anlam yükleyemedim, yardımlar için el ele vermiş insanlara; ‘500 bin lira nedir ki, ben de çıkarır veririm şimdi 500 bin lira…’ gibi cümleler içeren vaazların camilerde kılınan namazların ardından yükselmesine.
Altını çizerek belirtelim ki, bu yardımlar ile ilgili mücadele eden insanlar devlet değil, devlet olmak gibi bir çabaları olduğunu da sanmıyorum ve yine altını çizelim, yardım edenler yaptıkları işlere mecbur değiller, mecbur olan devlettir.
Yardım yarıştırmak da nedir? Dinimizde böyle bir kavram, bir yaklaşım yoktur, unutulmasın! Yardım gönülden edilir, elden geldiğince yapılır, gerisi tevekküldür…
Burada bütün din görevlilerini aynı kefeye koyuyor değilim. İşini gereği gibi yürekten yapan herkese saygımız sonsuz. Ancak, işler sadece bir iki camideki bu vaazlarla da sınırlı kalmadı ne yazık ki…
Millet canıyla uğraşırken Diyanet İşleri Başkanlığının yetkileri kaşla göz arasında artırıldı.
Şimdi ne mi olacak?
Resmi Gazete’de yayımlanan yeni yönetmelik ile zaten cezaevleri, çocuk eğitim evleri, huzurevleri, hastaneler ve öğrenci yurtlarında vaaz ve irşat faaliyetleri yürütebilen Diyanet, bu faaliyetlerini okullar, gençlik merkezleri ve medya kuruluşlarında da gerçekleştirebilecek. Afet bölgelerinde manevi danışmanlıklar yapabilecek.
Görünen o ki, Başkanlık manevi danışmanlık hizmetlerine hemen başlamış. Üstelik bu işi sadece deprem bölgesinde yapmıyorlar, kendilerine gelen soruları da yanıtlıyorlar.
Sorulardan biri hayli ilginç, yanıtı daha da ilginç…
Birgün’ün haberine göre; hangi aklın eseriyse artık, hem deprem bölgesindeki çocuklara koruyucu aile olmak isteyen hem de koruyucu ailesi olduğu depremzede çocukla evlenip evlenemeyeceğini soran zihniyete bir de yanıt verilmiş! Verilen yanıtta da; evlatlığın mirasçı olma hakkı bulunmadığı belirtilerek, “Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte, hukuki birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Buna göre, evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi, evlatlığın kendi öz anne babasının yerine, evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir” denilmiş.
Şöyle denilememiş mesela; ‘Sen evladın gibi sevip korumak niyetiyle bir çocuğu himayene almıyorsan hiç alma kardeşim! Hatta çocuklardan metre metre uzak dur mümkünse! Bu devlet büyük bir devlet, çocuklarına senin bakacağından çok daha iyi bakar ve çok daha güvenli bir ortam sunar!’
Depremden sonra atılması gereken en kritik adımlar bu sayede hiç vakit kaybedilmeden atılmış.
Artık biliyoruz ki; imamlarımız tık diye 500 bin lirayı çıkarıp bağışlayabilecek güçte ve yine biliyoruz ki, depremzede bir çocuğu evlat ediniyorsak, ileride onunla evlenmemiz konusunda hiçbir engel yok!..
İçim nasıl rahatladı anlatamam!
Organizasyon eksiklikleri konusunda eleştirdiğimiz, liyakatli kadro eksikliğini dile getirdiğimiz, yeterince hazırlığı olmadığı için kızdığımız AFAD’ın bütçesi Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesine çıkabilseydi, belki bugün bu saçma sorular ve konuşmalarla uğraşmak zorunda kalmazdık. Binlerce insanımız hayatta olurdu belki, ‘afet bölgesindeki eksiklikler’ diye bir kavram olmazdı bir ihtimal…
Şimdi 2023 yılı bütçesinden 8 milyar 75 milyon 405 bin TL pay alan AFAD’ın çuvalladığı yerde, aynı bütçeden 35 milyar 910 milyon 653 bin TL alan Diyanet İşleri Başkanlığı enteresan çıkışlarla gündem değiştirerek ve vatandaşı ‘kader’ başlığı altında teslimiyete davet ederek görevi devralıyor.
Bu yanlış!
Olmaz, sorunlar böyle çözülmez, yaralar böyle sarılmaz, vatandaş böyle manipüle edilmez…
Bu hesabı ahirette veremezsiniz…