Marmara Belediye Birliği Meclis Toplantısı’nın 2024 yılı olağan ikinci toplantısı, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. Toplantı öncesinde AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürlüğü ile Marmara Afet Risklerini Azaltma Dairesi’nin katılımıyla, ‘Marmara Bölgesi’nin afet yönetimi’ konulu bir özel oturum gerçekleştirildi.
Konu bu kadar spesifikken acaba ilginç neler duymuş olabiliriz demeyin. Kulağımızı tersten tutarak başlayalım bugünkü yazımıza, sonunu daha da ilginç bağlayalım…
AFAD Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar toplantının en önemli konuşmacılarından biriydi.
“Marmara her yere yeter, ama ülkemizdeki diğer yerler Marmara’ya yetmeyebilir!” diyerek başladı konuşmasına Tatar. Ülke nüfusunun yüzde 31’lik kısmının yaşadığı Marmara bölgesinin ticaret ve sanayi açısından önemi de düşünüldüğünde, yıkıcı bir depremin sanayi bölgelerinde hasar yaratması durumu göz önünde bulundurulduğunda, ‘ülkenin anahtarını bırakıp gidelim’ minvalinde bir tablo duruyor karşımızda.
Her şeyden önce şunu ortaya koymak gerekiyor, topraklarında en fazla canlı fay hattı barındıran ülkeyiz Türkiye olarak. 485 tane tespit edilmiş canlı fayımız mevcut. Dolayısıyla her an ciddi sarsıntılara hazırlıklı olmamız gerekirken, biz yatay yerleşim yerine dikey yerleşimi tercih etmişiz, bu durum da dikey büyüyen şehirler ortaya çıkarmış. Şehirlerimizin büyük bölümünde tek bir merkez var, yerleşimler ve ticarethaneler bu tek merkezin etrafında tıkış tıkış doluşmuş durumda. Bahsettiğim durumun en çok Marmara Bölgesinde yaşandığını tahmin edersiniz sanırım.
Bunu bir yatırım sepeti gibi düşünün, yerleşimin yayılamaması demek, riskin yayılamaması demek elbette…
Yapılarımızın büyük bölümünün depreme dayanıksız olduğunu, belirtmeme gerek var mı bilemiyorum…
Marmara Bölgesinde 1509 ve 1766 yıllarında yaşanan, bölge için ‘küçük kıyamet’ olarak adlandırılan iki önemli deprem mevcut. 1500 yılda 38 yıkım yaratan deprem bölgeye damgasını vurmuş. Hali hazırda Marmara Bölgesinin aktif fay hatlarının bir bölümü enerji biriktirme sürecini tamamlamış olmalı yapılan hesaplamalara göre. ‘Depremin eli kulağında’ sözünün kaynağı da bu bilgi.
Beklenen biçimiyle büyük bir deprem gerçekleşirse yer kabuğunun 6 ila 7 metre civarında yer değiştirmesi bekleniyor.
Marmara için en korkulan fay hattının Gemlik fayı olduğunu da hatırlatalım…
Bir önemli bilgi daha, Osmangazi Köprüsünün Güney ayağının hemen dibinden canlı bir fay hattı geçiyor!
Buraya kadar yüreğimiz ağzımıza yeterince geldiyse, anlatılan bu doğru bilgileri aklımızın bir kenarına koyarak çözüm yollarına odaklanalım bence…
Deprem konusunda yapılan araştırmalarda ciddi bir koordinasyon eksikliği olduğuna dikkat çeken Orhan Tatar, “Pek çok kurum çalışmalar yürütüyor, hepsi birbirinden kopuk” diyor. Hem zaman hem para israfı…
Elbette yapılması gereken en önemli ve ilk iş, kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak. Bu sayede aynı analizi üç beş kurumun yapmasını, buna zaman ve para harcamasını da önlemiş olacağız. Günümüz teknoloji çağı, kurumların birbiriyle bilgi paylaşması bir e posta göndermeye bakar. İşin bu kısmını bu teknoloji özürlüsü halimle ben bile yapabiliyorum…
Bunun dışında yapılması gereken en önemli ikinci iş elbette depreme dayanıklı şehirler inşa etmek. Bu durum güvenliği sağlayacak, depreme karşı korkuyu da azaltacak.
İşte burada biraz tıkanıyoruz. Aslında Bursa Büyükşehir Belediyesinin ve Osmangazi Belediyesi ile Yıldırım Belediyesinin kentsel dönüşüm konusunda attığı adımlar var, fakat mesele gelip paraya dayanıyor. Belediyelerin hali hazırda belini büken tasarruf tedbirlerinin yanı sıra, özellikle CHP’li belediyelerin çalışmasına ket vurma amacı güttüğünü düşündüğüm belediyelerin birikmiş SGK ve vergi borçlarının bir kalemde ödenmesi talebi bütçeyi sarsıyor.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in konuşmasına da tam bu noktada değinmek istiyorum.
“Belediyelerimizin SGK ve vergi borçları mutlaka uzun vadeli, faizsiz olarak yapılandırılmalıdır. Depremlerin her an yaşanabileceğinin konuşulduğu, belediyelerin afete hazırlık için bütçe oluşturmaya çalıştığı ortamda, SGK ve vergi borçlarının ödeneklerden kesilmesi belediyeleri zor durumda bırakmaktadır. Bununla birlikte birçok belediyemiz bırakın zorunlu hizmetleri yapmayı, personel maaşlarını dahi ödeyemez duruma gelecektir. Bu durum sadece CHP’li belediyeleri değil, AK Parti’li ve diğer belediyeleri de etkileyecektir. Onun için TBMM’nin açılışının yapıldığı bugünlerde yeni dönem için bir an önce SGK ve vergi borçları yapılandırılması çıkarılmalıdır!” diyen Bozbey iyi niyetli taleplerine rağmen olumsuz bir tablo ile karşı karşıya olduklarını vurguladı.
Başkan Bozbey’in ‘el insaf’ şeklindeki yaklaşımı merkezi hükümeti sinirlendirmiş olsa gerek, kesintilere ilk olarak Bursa Büyükşehir Belediyesinden başlandı.
“Maliye Bakanlığı’ndan Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne Eylül ayı için gelmesi gereken genel bütçe vergi gelirleri payı, toplam 1 milyar 18 milyon lira iken, Bakanlık Belediyemizden 517 milyon lira kesti. Yani oransal olarak bakarsak, genel bütçe vergi gelirleri payımızdan yüzde 51 kesinti yapılmıştır. Teamüllere uygun olmayan bu kesinti, hizmet noktasında bizleri ve Bursa halkını zor duruma düşürmektedir. Çünkü bizim dönemimize ait bir borç olmadığının altını çizmek istiyorum. Geldiğimiz günden beri SGK ve vergi borçlarını rakamı rakamına ödüyoruz. Geçmiş döneme ait bu borcun neden o zaman tahsil edilmediğini yetkililere soruyorum. Şimdi kesilmesi de düşündürücüdür. İlk defa Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne uygulanan bu sıra dışı yüksek kesintiyi, diğer belediyelerimizin de yaşamasını istemiyoruz. Geçmişte SGK ve vergi borcuna ilişkin yapılmamış girişimin şu an yapılması, elbette bir takım soru işaretlerini de akıllara getiriyor. Olumsuz düşünmek istemiyoruz, ancak kamu alacaklarının şimdi gündeme getirilmesinin amacı nedir?” diye konuştu.
Amacın AK Parti tarafından her daim çantada keklik olarak görülen Bursa’nın bu kez CHP’li bir başkanı seçmiş olması nedeniyle vatandaşı para sopasıyla dövmek olduğunu herkes görüyordur sanırım.
Ancak bir nokta unutuluyor tüm bunlar yapılırken; 6 Şubat depremlerinde vatandaşı soğuktan donarak ölmeye terk etmenizin, enkaz altında can çekişen insanlara kendi selalarını dinletmenizin bedelini ödemediğiniz için böylesine acımasız bir yaklaşım sergiliyorsanız Marmara Bölgesinin insanının düşünce yapısının daha farklı olduğunu size hatırlatmak isterim.
Burada yıkıcı bir deprem meydana geldiğinde, merkezi hükümetin intikamcı yaklaşımı nedeniyle belediyelerin yatırım yapamaması halinde vatandaş zarar görürse, bedeli sadece belediye başkanları değil, merkezi hükümet de öder!
Şöyle biraz geriye gidip 17 Ağustos depremi sonrasında hükümete neler olduğuna bakarsanız demek istediğimi daha kolay anlarsınız diye düşünüyorum.