Bizim ülkemizde şöyle bir sorun var; hiçbir sistem sunması gereken hizmeti sunmuyor!
Bakınız;
Hukuk sistemi var, adalet sunmuyor, daha doğrusu bu alanda tartışma bitmiyor, bazıları da hiç istenmeyen biçimde kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışıyor! Hukuk burada tıkanan bir sistem, çünkü özeli yok. Avukatlar zaten özel olarak tutulduklarından ve özel hakim diye bir kavram oluşmadığından, sistemin açmazları çok daha büyük…
Eğitim sistemi var, eğitim sunmuyor, daha doğrusu sistemin içinde çocuğu kaybolsun istemeyenler, dişinden tırnağından artırıp, özel okul kapılarını aşındırıyor. Devlet okullarında ise nedenini bilmediğimiz bir ‘imam hatip’ dayatmasıdır almış başını gitmiş durumda. Ne öğrenciler istiyor ne veliler istiyor, ama yeni açılan tüm okulların adının başında ‘imam hatip’ yazıyor.
Neden?
İnsanlar tercih etmiyor bu okulları, sınıfların yarısı dahi dolmuyor, sıralar boş…
Açıklama yok…
Sağlık sistemi var, sağlık sunmuyor, sunamıyor, ilaç dahi temin edemiyor… En çok da bu alanda boğuşuyor insanlar. Çünkü mevcut alan genciyle yaşlısıyla tüm ülke insanlarını kapsıyor.
Son günlerde benim de imtihanım bu alanda oldu ve tecrübeyle öğrendim sistemin neden sağlık sunamadığını…
Kısaca aktarayım;
İlk olarak hastalık nedeniyle bir devlet hastanesinin kapısını çaldık sabaha karşı. Çünkü durum acillik gerçekten. Düşmeyen ateş vakası, yoğun kas ağrıları, ayakta durulamıyor, öyle bir halsizlik…
Devlet hastanesine giden her hastanın başına gelen gibi; doktorun kapısında kuyruk bekleme, hastanın boğazına kısa bir bakışın ardından hızla şikayetlere yönelik tahlil yazılması ve durumun aciliyetine binaen serum takılarak durumun toparlanması mecburiyeti…
Yatışımız yapıldı, tahlil sonuçları beklenirken serumlar bitti…
Yeniden doktorun yanına varış, tahlil sonuçlarına göz atış ve ‘az enfeksiyon’ bulgusu ile ateş düşürücü yazılarak taburcu oluş…
Evimize döndük…
Bulgular kullanılan ilaçlara rağmen daha da artınca ve iyileşme yerine daha da kötüye gidiş oluşunca, ‘cebimize kuvvet’ denilerek özel hastanenin yolu tutuldu.
Yılların tecrübesi ile kendini geliştirme şansını da yakalamış doktorumuzun yaklaşık yarım saat süren hasta öyküsü alma ve elle muayenesinin ardından bizi de aydınlatan açıklamaları, bir kez daha tahlil talepleri ve yine serumla toparlanmak üzere hastaneye yatış…
Bulgular iki alanda yoğunlaşıyordu, amipli dizanteri ya da apandisit…
Basit bir enfeksiyondu hani?
Tahlil sonuçları amipli dizanteri olduğumuzu ortaya çıkardı ve çok şükür doğru teşhis sonucunda doğru tedaviye de kavuştuk…
Teşekkürler tıp bilimi, teşekkürler canım cüzdan…
Hikaye burada bitti, ancak beni tespitlerim yeni başlıyor.
Aynı sonucu devlet hastanesinde de alabilir miydik?
Elbette alabilirdik.
Muayene olduğumuz doktorun kapısında onlarca hasta yığılı olmasa, bize ayıracak yarım saatlik zamanı olsa. Bizi özel hastanedeki doktorumuzun muayene ettiği gibi muayene edebilse ve bu muayeneyi yaptığı için ceza almayacağından emin olsa, aynı tahliller talep edilir, aynı sonuç elbette alınırdı.
Tabii bir de ‘Giderlerse gitsinler’ denilerek kovulan yılların tecrübesi var ki, o konuyu da ayrı değerlendirmek gerek…
Görüldüğü gibi sistem doktoru da hastayı da öyle bir açmazın içine sokuyor ki, adeta hastaya dokunmadan tahlillerle ilerlenerek tedavi yöntemi gibi bir yol izleniyor son zamanlarda.
5 dakikada bir hasta muayenesine bunca karşı çıkışımızın nedenlerini ve sistemin böyle işlemesinin nasıl sonuçlar doğurduğunu bir kez de deneyimleyerek görmüş olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadım…
Yani anlayacağınız, günlerdir çektiğimiz acılar, ağrılar, uykusuz geceler bir yana, sistem bizi bir kez daha içinden tükürdü ve mecburen kendi göbeğimizi kesmek üzere gittiğimiz özel hastanede aradık derdimizin dermanını.
Şimdi de önüme şahane bir kulis geldi.
Yalvar yakar ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek, ekonomik tablonun düşündüğünden daha kötü olduğunu söylemiş yakın çevresine…
Yahu bizde hangi sistem doğru ki, ekonomik sistem doğru olsun…
Kim olursa olsun, liyakat sahibi biriyse ve bir sistemin doğru işlemesi için gerçekten kolları sıvadıysa, ülkemizin temel taşları olması gereken bu sistemlerden hangisinin içine girerse girsin görecektir ki, ‘düşündüğünden daha kötü’dür gidişat…
Çünkü milyonlarca kez söylemekten bıkmayacağım bir gerçeklik var, sistemlerin işlemesi siyasetin oynak zeminine uygun değildir. Sistemler sağlam zeminlerde doğru politikalarla işletilmesi gereken, ülke çıkarları en önde gözetilerek şekillendirilmesi gereken temel taşlardır.
Siyaset ise kişisel çıkarlar gözetilerek sürekli el ve şerit değiştiren oynak bir zemindir.
İkisi birbiri ile örtüşemez, örtüşürse sistem kalmaz, kalmadığına da en yakından bizim gibi sade vatandaşlar şahit olur.
Buradan Mehmet Şimşek’e seslenmek isterim; sadece ekonomi değil, ülkenin bütün sistemleri tahmin ettiğinizden daha kötü durumda…