‘Ülkenin en sorunlu alanlarını sayın’ desem bir solukta vereceğiniz cevapları kestirebiliyorum; eğitim, adalet, sağlık!
Yıllardır üzerinde derin bir algı çalışması yürütülerek, devletin bir yandan üzerinden atmaya çalıştığı diğer yandan kendi istediği tarikatvari yapıların kucağına terk ettiği en önemli alanla ilgili yazmak istiyorum bugün.
Eğitim!
Her bakan değişikliğinde toptan sistem değişikliğine gidilen, bir yandan velilerin diğer yandan öğrencilerin, en son da öğretmenlerin kafasını karıştıran, bunlar yetmiyormuş gibi özelleştirmeye doğru sürekli itilen, devletin elinde kalan bölümü de sistematik bir biçimde laik ve kamusal eğitim kavramlarından uzaklaşılarak adeta tahrip edilen eğitim sisteminde son noktaya geldik…
Daha önce de çeşitli vesilelerle kaleme aldığım, bir tehlike olduğunun altını ısrarla çizdiğim, kısa adı ÇEDES, uzun adı Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum Protokolü olan uygulama Bursa’ya da geliyor!
Bursa Laik Kamusal Eğitim Platformu BULKEP tarafından ÇEDES Protokolüne ilişkin bilgilendirme ve karşı mücadele yürütmek üzere yapılan planlama toplantısında CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ü, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ı, CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten’i görmek hayli umut vericiydi benim için.
Bir süredir gözlüyorum ve takip ettiğim toplantılardaki katılımlardan da şöyle bir sonuca varıyorum; CHP en azından Bursa’da duracağı yeri nihayet buldu ve cumhuriyet değerlerinin korunması üzerine halkçı politikaların yanında yerini almaya başladı.
İşin siyaset kısmı sadece bu kadar, çünkü benim için önemli olan eğitimdeki renk değişikliğini ortaya koymak.
Önce ÇEDES projesi biz velilerin önüne nasıl gelecek bunu aktarmak istiyorum size;
‘ÇEDES Projesinin amacı “Öğrencilerimizin millî, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan, geliştiren ve kendi yaşantılarında inşa eden fertler olmalarına, çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, aklı selim, kalbi selim ve zevki selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlamak” olarak ifade edilmektedir.’
Yukarıda okuduğunuz paragraf ne kadar da çocuğun kişisel ve sosyal gelişimine odaklı, günümüz gencini yetiştirmede aileye yardımcı bir proje gibi duruyor değil mi?
Ama işin aslı hiç öyle değil!
Tıpkı çevreyi güzelleştireceğiz diye başladıkları inşaat projeleri gibi, tıpkı doğayı koruyacağız diye başladıkları ‘Alan başkanlığı’ görevlendirmeleri gibi, tıpkı ‘Ben ekonomistim’ diyerek başladıkları ilginç ekonomi politikaları ile dünyayı bile şaşkına uğratarak hepimizi fakirleştirdikleri gibi bu proje de ambalajı süslü ve iyi niyet taşları ile döşenmiş bir eğitim cehenneminin kapısına götürüyor bizi!
Tüm bu sözleri sarf etmemin de nedenleri var elbette…
Konuya açıklık getirmek için kısa bir özet geçen Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;
“Gerici kuşatma son 20 yılda hız kazandı ve eğitim alanında büyük saldırılar yapıldı. Program, mevzuat ve müfredat değişiklikleriyle adım adım yayılan gericiliğin ortaya çıkardığı tablo; laik ve karma eğitimin tasfiyesidir. Uygulama mekanı sadece okullarda olmayacak ve tüm öğrencilerin bu protokol çerçevesinde belirlenen mekanlara gitmesinin önünde hiçbir yasal engel yok. Artık öğrencileri alabilirsiniz, Diyanet’in gençlik merkezlerine götürebilirsiniz. Çünkü değer öğreteceksiniz. Diyanet’in bir tarikat gibi yapılandığı ve şehrin neredeyse tamamına bir ağ gibi ulaştığı ofislerden bahsediyoruz. Burada öğrencilerden sorumlu abi ablaları da var. Onlarla birlikte bu mekanların tamamı protokolün içinde şu an yasal olarak öğrencilerin gideceği yerler arasında.” diyor.
Olay sadece okullara herhangi bir pedagojik formasyonu olmayan din görevlilerin girmesinin de ötesinde. Sözü edilen ‘abiler, ablalar’ da insana neler neler çağrıştırıyor değil mi?
Yeliz Toy, öğrencilerin doğrudan Diyanet tarafından tarikatlara teslim edileceğini ve bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevinin ise aracılık etmek ve projenin uygulanması için kolaylaştırıcı olmak olduğunu söylüyor!
ÇEDES uygulamasının yasalarla bağdaşmayan pek çok tarafı olduğundan uygulamanın şehrine geldiğini haber alan pek çok kesim suç duyurusunda bulunup konuyu yargıya taşıyor. Bursa için de aynı gelişmeler söz konusu olacak.
İşe yarayacak mı?
Bunu bekleyip göreceğiz…
Biz velilere hitaben konuyu toparlamaya çalışacağım…
Mevcut durumun atanamamış öğretmenlerin haklarına tecavüz olmasını es geçersek, herkesin çocuğuna istediği biçimde ülke ve din değerlerini aktarma özgürlüğü elbette vardır. Fakat bunun yeri asla okul değildir. Hem dini inanışlar açısından hem de çeşitli millet ve kimlikleri barındırması nedeniyle son derece kozmopolit bir yapıdaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, laik bir hukuk devleti olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Bu ülke ancak laiklik ve hukuk devleti olma temellerine sıkı sıkıya tutunursa ve demokrasiden şaşmazsa sağlıklı bir biçimde ayakta kalabilir. Bahsettiğimiz sadece eğitimin laiklikten kopması değil, devletin de laiklikten kopmasıdır.
Çocuklarımızın ve onlarla birlikte bizlerin son derece tehlikeli bir yola sokulmaya çalışıldığını hatırlayarak, çocuklarımıza gereken değerler eğitimini en iyi verebilecek kurumun aile olduğu bilincinden uzaklaşmadan meseleye yaklaşmanın önemine bir kez daha dikkat çekmek istiyorum!
Sarsılıyoruz, dik duralım…