CHP delege seçimlerini tamamladı, kongre sürecine girdi ve önümüzdeki süreçte örgütün görevlendirdiği delegenin örgütün bazı kesimlere göre ‘öfke’ ile dillendirdiği ‘değişim’ kavramından yana mı tavır alacağını, yoksa eski hamam eski tas düzenin devam mı edeceğini göreceğimiz günler geldi…
Bir yandan da henüz ilçe başkanlıkları için adaylıkların açıklandığı, il başkanlığına adaylık koymayı düşünenlerin dahi havayı kokladığı süreç, genel başkanlıkta Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına birilerinin çıkıp çıkmayacağı konusunda bize fikir vermekten çok uzak aslında.
Hatta genel başkanlık yarışının ne zaman yapılacağı bile havada…
Yani değişim diye inleyen örgütün ve CHP seçmeninin taleplerinin ne kadar dinlendiği, ne kadar ‘tıpış tıpış…’ vakalarına yenilerini ekleme hevesinde olunduğu muamma…
Bütün bu belirsizliğin içinde partinin asıl sorununun ne olduğuna ilişin CNN Türk ekranlarında dinlediğim şahane bir analizi, üzerinden zaman geçmiş olsa da sizinle paylaşmak isterim.
CHP’nin ağır toplarından, görmüş geçirmişlerinden bir isim olan, hatta 2010 yılında kısa bir dönem partinin başına da geçen ve 2011 yılında aktif siyaseti bırakma kararı veren Kemal Anadol’un benim de çok katıldığım, karmaşık düşüncelerimin toparlanmış halinin seslendirilmesi olarak gördüğüm analizin ilk etabı şöyle başlıyor:
“Sayın Kılıçdaroğlu’nun istifasını istemek asla ona hakaret anlamına gelmez. Çağdaş dünyada seçimi kaybeden liderin ayrılması bir uygarlık, demokratlık, görgü ve en önemlisi sorumluluk göstergesidir. Buna ters bir uygulama antidemokratik bir görünüm sergilemekte ve kamuoyunda olumsuz etki yaratmaktadır.”
Son dönemlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içi kargaşadan uzaklaşabildiği ölçüde yapmaya çalıştığı ‘Ana Muhalefet Partisi Liderliği’nin neden vatandaş nezdinde inandırıcılıktan bu kadar uzak kaldığını bu cümlenin yeterince iyi açıkladığını düşünüyorum.
Bir de benim sıklıkla merak ettiğim ve herkesin dilinde olan, ancak söylendikçe içinin boşaldığını, düşündüğüm ‘değişim’ konusu var.
Anadol, “Değişim tartışması olumludur. Ama en tehlikeli yanı değişim kavramının içinin boşaltılmasıdır. CHP’de değişim, kişilerin ve kadroların yer değiştirmesinden ibaret değildir; olmamalıdır. Aksi halde bunun adı eskiden beri olduğu gibi hizipler mücadelesinden ibaret kalır. CHP’nin sorunu yapısaldır. Değişim ancak bu yapının yenilenmesiyle gerçekleşir” diyerek açıklıyor bu konuyu.
Burada bana kalırsa iki türlü değişimden bahsetmek mümkün. İlk olarak partinin ağır toplarının, yıllardır söz söyleyenlerinin, yıllardır yönetimde olanlarının, o koltuktan kalkıp bir başka koltuğa oturarak bir döngü varmış gibi gösterip aslında hep aynı grup içerisinde parti yönetimini tutanların, hani şu sesinin tınısından, şivesinden, kurduğu cümlenin yapısından kim olduğunu artık ezbere söyleyeceğimiz isimlerin değişmesinden bahsediyorum.
Kemal Anadol bu yapıyı en özlü ve en güzel biçimiyle şöyle özetliyor:
“Siyasi geleceğini ve siyasal yazgısını tamamen genel başkana bağlamış olan bir kadro var. Bunlar belediye başkanlarını seçiyorlar. Belediye başkanları da işe adam alma, ihale gibi işlere giriyor. Türkiye’de bunu bilmeyen yok! İster iktidar belediyesi ister muhalefet belediyesi olsun. Dolayısıyla il kongrelerine onlar egemen oluyor ve mahalli delege seçimlerinden itibaren ilçe, il kongrelerine belediye başkanları doğrudan ya da dolaylı müdahale ediyorlar ve kurultay delegelerini seçtiriyorlar. O kurultay delegeleri de genel başkanı ve oligarşiyi seçiyor. O genel başkan da belediye seçimlerine katılacak adayı yani belediye başkanını belirliyor. Tam bir saadet zinciri! Bunun demokrasiyle falan alakası yok. Tüm partilerde bu durum böyle. Buna CHP’de dahil!”
Nasıl olacağını bilmem, ama ben bu yapının değişmesini isteyenlerdenim…
Kırılsın artık saadet zincirleri…
Değişimin ikinci aşaması ise partinin ülke ve dünya sorunlarına bakış açısının sürekli kayan eksenini yeniden kuruluş ayarlarına çevirmek yönünde olmalı bence. Anadol CHP’nin sol bir parti olarak kurulduğunu üzerine basa basa belirtirken şöyle diyor;
“Değişim derken bana yönetim anlayışında neyi değiştireceğinizle gelin. Sol bir parti ücretsiz eğitimi savunur, ücretsiz sağlığı savunur, işçinin emekçinin ve emeklinin belli bir hayat standardını korumasını savunur, tüketim değil üretim toplumunu savunur, ülke gelirlerinin hakça adaletçe paylaşımını savunur…”
Günümüz Türkiye’sinde çıkar ilişkileri böylesine iç içe geçmişken, ‘paranın dini imanı yok’ cümlesi hiç bu kadar anlam yüklü olmamışken Anadol’un söylediği ve benim de gönlümden geçen bu anlayışla ülkeyi yönetmek için yola çıkacak bir CHP gemisini görür müyüz limanda?
Emin değilim…
Tam da buradan hareketle ve özetle, önümüzdeki süreçte ‘değişim’ kelimesinin anlamını değiştirme yönünde bir yol izleneceğini düşünüyorum. Tekrarlanma sıklığı nedeniyle zaten giderek anlamını yitirmeye başlayan kelimeden, yönetenlerin işine gelecek bir değişim anlayışı ortaya koyularak yararlanılacak gibi.
Kısaca böyle giderse partinin değişeceği yok, değim dejenere edilerek, anlamı kaybettirilerek, hatta belki komik hale getirilerek, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılıverecek işin içinden koltuk ve makam sahipleri bir kez daha…