Cumhuriyet Halk Partisi’nin bayramlaşma günü bayramın ikinci günü olarak belirlendi, gelenek bozulmadı…
Ancak bugünden verilen mesajlar, yarının bayramlaşmasına da değişim çağrılarının ve bu çağrılardan ne anlaşıldığının damga vuracağını gösteriyor.
Değişim çağrısını en kuvvetli biçimiyle ilk olarak dillendiren ve sonrasında da geri adım atmayan, ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, karşısında duran hapis cezası ve parti başkanlığına oynamak arasında sıkışıp kalan bir Ekrem İmamoğlu portresi görüyoruz son günlerde. Üstelik parti içinden bir kesim kendisini, başkanlığa soyunduğu için kolay olanı tercih etmek ve alamayacağı İstanbul’dansa kazanabileceği CHP’ye oynamakla suçluyor adeta.
İmamoğlu’na muhalif kanallardan sürekli olarak ‘Kendi işine bak, İstanbul’a yoğunlaş, yerel seçimleri kazanmaya odaklan…’ telkinleri yapılıyor yorumcular tarafından…
İBB Başkanı için bu noktada doğru tercih nedir? Arkasına aldığı rüzgarı hangi makamlara oynayarak değerlendirmesi daha doğru olur? Bilmek güç elbette.
Şunu söyleyebilirim, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından moral motivasyon olarak tamamen çökmüş gibi görünen CHP örgütü, zaten kendi içinde bir hesaplaşmaya ve bu hesaplaşmanın sonucunda kimin hangi koltuğa oturacağına karar vermeye çalışırken gidilecek olan bir yerel seçimde, üstelik İYİ Parti ile bir ittifak da söz konusu olmazsa İmamoğlu’nun işi zor gibi…
Bunun yanında CHP Genel Başkanlığı makamı da öyle kolay elde edilecek bir makam değil. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim, partinin iç düzenini iyi bilen CHP’liler ‘Bu yapıyla Kılıçdaroğlu’nun karşısına Atatürk gelse seçimi kazanamaz!’ gibi iddialı cümleler kuruyorlar.
Gelelim bugüne…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli destekçilerinden biri olan ve meşhur il başkanları destek bildirisini kaleme alan ekipte yer alan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu,
“Örgütü kendisini adaylaştırırsa o sorumluluktan kaçmayacaktır, örgütten aksi yönde bir ses gelirse de aday olmaz” şeklinde bir açıklama yapmış.
Zaten sürecin en başından itibaren Kılıçdaroğlu da benzeri açıklamalar yapıyor ve diyor ki;
‘Ben hiçbir makama aday olmadım, beni aday gösterdiklerinde de görevden kaçmadım…’
Kaftancıoğlu, İmamoğlu tarafından dillendirilen değişim mesajının ise parti içindeki bir değişim olarak yorumlanması gerektiğini vurgulamış ve genel başkanlık makamının değil, parti fikirlerinde bir değişimin olması gerektiğini belirtmiş…
Aslında herkes CHP’nin yapısal bir değişime gitmesi gerektiğini belirtiyor. Sorun şu ki, herkesin yapısal değişim kavramından anladığı çok farklı şeyler var…
Örneğin bir biçimde yerelden başlayarak genele doğru yeniden CHP içinde aktif olmak için yol almaya çalışan ulusalcı kanat partinin kuruluş ayarlarına dönmesi gerektiğini belirtiyor.
İmamoğlu gibi partiyi daha merkezde konumlandıran kanat ise ittifaklarla yapılmaya çalışılan geniş kitlelere hitap etme potansiyelini partinin kendi iç yapısına taşıması fikrinde…
Doğrusu ben burada Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği değişim hayalinin ne olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Zaten herkes zorlanıyor, çünkü öncelikli olarak herkesin beklentisi kaybedilen bunca seçimden sonra parti genel başkanının özeleştirisi ile birlikte istifasını vermesiydi ve sürecin böyle işlemediğini görüyoruz.
Bir de CHP eski Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve Aydın Milletvekili, partinin etkin isimlerinden Bülent Tezcan’ın açıklamaları var yine güne damga vuran.
Benim de aklımdan geçenlerle örtüşen bir taleple değişimin önce liderin değişiminden başlaması gerektiğini belirten Tezcan;
“Benim beklediğim, sayın genel başkanın bırakmasıydı. Seçim bittiği gün beklediğim de oydu. Kemal Bey’in; ‘Bütün seçmene, partiye teşekkür ediyorum. Buraya kadar getirdik. Bundan sonra toplumun ihtiyacı yeni bir kadro görmektir. Ben olağanüstü kurultayı topluyorum, yeni dönemde aday olmuyorum. Bu değişimi koordine edeceğim’ demesini beklerdik” diyor açıklamasında.
Çeşitli görüşleri CHP’nin öncülük ettiği ittifakta toplayıp partinin kemik seçmenine içi burula burula oy verdirme başarısını gösteren Kılıçdaroğlu’nun böyle bir vedaya imza atmasını ben de beklerdim doğrusu. Zira olmadığında, olmadığını kabul etmek de bir erdem gerektirir.
Tezcan açıklamasında;
“Böyle devam ederse sadece İstanbul’u değil birçok yeri riske edeceğiz!” cümlesini de kurmuş. Son derece haklı buluyorum.
Bence yarınki parti bayramlaşması bize çok şey söyleyecek…