Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Çocuklar sistemin dışında, yoksulluğun içinde!

Nihayet eğitim sisteminin dışında kalan çocukların neler yaşadığına dair birkaç kelam etmeye sıra geldi. Öyle bir adaletsizlik ki, hem ülke gündeminde hem de benim gündemimde siyaset kazanından çıkan dumanlar çocukların ve onları un ufak eden sistemin bozukluklarının önüne geçti.

Öz eleştirimizi de masaya koyduktan ve siyasetin insanı içine çeken girdabına kapıldığımı itiraf ettikten sonra gelelim ülkenin en önemli sorunlarından birine.

Bu işin önemini hatırlamak için de vakti zamanında büyük savaşlarla ülkeyi bağımsızlığına kazandırdıktan sonra, ‘asıl savaşımız şimdi başlıyor’ diyerek bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmeye, aynı zamanda bir eğitim seferberliği başlatmaya, böylelikle ülkenin kendi yetişmiş insanlarının bu toprakların hamuruyla yoğrulmasını hedeflemeye gayret etmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün yapmaya çalıştıklarını anlamak gerekiyor.

Malumunuz, sürekli bir devrim dönemi içinde olduğumuz hatırlatılıyor, fakat bu devrimin ilerici olmadığının herkes farkında. ‘Gelişim eğitimle başlıyor’ denklemini tersten okursak, gerilemenin de eğitim araçlarının tek tek boşa çıkarılması ile sağlanacağını söyleyebiliriz.

İçinde bulunduğumuz süreç de tam olarak böyle işliyor zaten…

Öncelikle bu ülkenin çocuklarının içinde bulunduğu mali tabloyu ortaya koymakla başlayalım işe. Sonuçta her şey gelip paraya dayanıyor çünkü. Türkiye sosyal devlet olmaktan çoktan çıktı!

Efendim, Birgün.net’in haberine göre çocuklara yönelik sosyal yardım verileri incelendiğinde yoksul hanelerde yaşayan toplam 5,4 milyon çocuk için ailelere ödeme yapıldığı görülüyor.

Veriler, Türkiye’deki çocuk nüfusunun yüzde 25’inin yoksulluk içinde olduğunu bize ispatlıyor!

2022 yılında uygulamaya koyulan Türkiye Aile Desteği Programı, uygulamaya konulduğu tarihte 2.5 milyon hanenin destekten yararlandığını belirtmişti. 2024 yılına gelindiğinde programdan yararlanan hane sayısı 3 milyon 479 bin 832 oldu.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ‘Çocuk Desteği Bileşeni’ kapsamında 2.2 milyon hanedeki 5.4 milyon çocuğa ödeme yaptığını açıklaması yoksul çocukların sayısı hakkında bize hayli fikir veriyor aslında.

Aile Bakanlığı ve TÜİK’in karşılaştırmalı verilerine göre, çocuk nüfusunun yüzde 25’i yoksul hanelerde yaşamını sürdürüyor. Türkiye’deki milyonlarca çocuğun aile yanında en temel ihtiyaçları dahi karşılanamıyor. Bakılamayan çocukların ailelerinden alınma riski bulunuyor. Aile Bakanlığı, ‘’Bakılamayan çocukları” Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) projesi kapsamında ailesinin yanında destekliyor. Bu kapsamda Temmuz 2024 itibarıyla 171 bin 895 olan ailesi yanında en temel ihtiyaçları dahi karşılanamayan çocuk sayısının 2028 yılında 230 bine çıkacağı öngörülüyor.

Elbette ailelere sağlanan yardımların çocuklar için kullanılıp kullanılmadığına yönelik net bir bilgi yok, bu konunun doğru ve yeterli biçimde denetlendiğini de hiç sanmıyorum.

Yoksul çocukların eğitim sisteminin dışında kalmaları bir yana küçük yaşta çalışmaya başladıklarını da atlamayalım gerçeklik olarak.

Yaklaşık bir hafta kadar önce Bursa’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çocuk işçiliği ile mücadelenin önemine vurgu yapmak amacıyla ve Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi Projesi’ni anlatmak üzere düzenlenen ‘Yerel Medya Buluşması’nın içeriklerinden biri de çocuk işçiliğinin en ağır düzeyde seyrettiği mevsimlik tarım işçiliği yaşam sisteminde çocukların durumu hakkında neler yapılabileceğiydi.

İyi dilekler, temenniler, ‘muhakkak önlenmesi gereken bir durumdur’ içerikli konuşmaların dışında ortada net olarak sadece şu rakamlar mevcut;

“Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 1994 yılında ekonomik işlerde çalışan çocukların oranı %15,2 iken bu oran 1999 yılında %10,3’e 2006 yılında ise %5,9’a, 2019 yılında ise %4,4’e düşmüştür. Türkiye İş Kurumu verilerine göre Bursa’da 13 bin 987’si Türkiye vatandaşı, 2 bin 741’i göçmen olmak üzere toplamda 16 bin 728 çalışan olduğu bilgisi vardır.”

Oranlara şöyle bir bakınca görüyoruz ki, 1999-2006 yılları arasındaki 7 yıllık süreçte çocuk işçiliği neredeyse yarı yarıya azalmış, 2006 yılından 2019 yılına kadar geçen 13 yıllık süreçte ise bu oran ancak yüzde 1.5 düzeyinde bir gerileme göstermiş!

Hasılı kelam, yoksulluk içindeki ailelerin çocukları çalışıyor, çalışmaya devam ediyor ve bu çalışma düzeni neredeyse hiç azalmıyor!

Buna karşılık olarak hem çalışıp hem okuyan çocuklar konusu da rafa kalktı ülkemizde, çünkü hali hazırda çalışmadan sadece okula giden çocukların dahi yeterli eğitimi alamadıklarına yönelik pek çok uluslararası veri geçiyor elimize.

Kısaca ‘eğitime yatırım yapmıyoruz’ diyerek özetleyebilirim sanırım durumu ve bu konuda bana itiraz eden çok az ses yükselir.

Peki, neye yatırım yapıyoruz?

Misal ne olduğunu henüz eğitim alanında uzman pek kimsenin anlayamadığı ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ ismini verdiğimiz müfredat değişimine uygun kitapların basılmasına yatırım yapıyoruz.

MEB, 2024-2025 eğitim ve öğretim yılında ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine dağıtılacak kitapların basımı için üç farklı matbaa şirketiyle sözleşmeler imzalandı. Ders kitaplarına toplam 269 milyon tl ödenecek ve hepimiz biliyoruz ki, bu ders kitapları ücretsiz dağıtılırken diğer yandan öğretmenler yardımcı ders kitabı adı altında asıl eğitim verdikleri kitapların alınması için velilere ve öğrencilere listeler uzatacak!

Bir de dininde, kininde nesil yetiştirmek adına sıvanan kollara yatırım yapıyoruz.

Bir yandan okul öncesi dini eğitimi fonlarken, diğer yandan okulların içine sızan vakıf adı altında örgütlenmiş cemaat ve tarikatlara yatırım yapıyoruz.

Küçük bir örnekle durumu sonlandırayım; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan 4-6 yaş Kuran Kursu Desteği Programı Protokolü uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 2024 yılının ilk altı ayında Diyanet’e 37.3 milyon lira aktarıldı.

Şöyle bir toparlama cümlesi ile bitirelim; eğitim sisteminin dışında kalan çocukların büyük bölümü yoksul ailelerin çocukları, dolayısıyla çoğu çocuk işçi olarak bir yerlerde çalışma hayatının içine dalıyor. Bu standardın dışında kalanlar için ise yine eğitimle alakası olmayan, ancak Milli Eğitim Bakanlığının desteklediği dini eğitim araçları devreye giriyor.

Yani çocuklarımız sistemin dışında parça parça ediliyor…

 

 

HABERLER