‘Bursa bir sanayi bölgesini daha kaldıramaz!’ sözü özlü bir söz haline gelmeye başladı son günlerdeki tekrarlar sayesinde.
Evet, tahmin edeceğiniz gibi; hazırlıkları neredeyse 10 yıla yayılan, öyle gözümüze soka soka değil de son derece akıllıca bir planla ilerleyen ve son vuruşun yapılması için seçimlerden önce askıya çıktığı halde geri çekilen, seçimlerden hemen sonra da belediyeler kadrolaşma çalışmalarını ve brifing alma süreçlerini dahi tamamlamadan yeniden askıya çıkan Doğu TEKNOSAB’ı olarak adlandırdığım projeden bahsediyoruz yine.
İtiraz süreci devam ediyor. İtiraz eden kurumlar da itirazlarına ilişkin açıklamalarını sürdürüyor. İlk açıklama İnşaat Mühendisler Odası Bursa Şubesinden gelmişti hatırlarsanız. Bugün hem bu açıklamaya yönelik bir basın toplantısı gerçekleştirildi, hem de bir kamuoyu oluşturmak için kolların sıvandığı vurgulandı.
Sanayi bölgesi olarak planlanması beklenen alan şimdilik 3 milyon 500 bin metrekare, önümüzdeki dönemlerde yapılacak ilavelerle bölgenin 5 milyon metrekarelik bir alana yayılması öngörülüyor.
Sanayi doluluk oranı yüzde 62.5 olan şehirde yeni bir sanayiye ihtiyaç olup olmadığının sorgulanmasını, Bursa’nın geleceğini böylesine yakından ilgilendiren bir projenin hayata geçirilmesi için de öncelikli olarak şehrin anayasası olarak tanımlanan 1/100.000’lik plan adı verilen Çevre Düzeni Planının yapılmasını talep ediyor İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem.
Altı çizilmesi gereken önemli noktalardan biri, henüz taslak olan ve Bursa 2040 Çevre Düzeni Planında bahsedilen bölge tarım alanı olarak görünüyor. Yani burada bir sanayi bölgesi oluşturulması planda yer almıyor.
Oysa seçim sürecinin sonlarına doğru bir basın toplantısı düzenleyen eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, şehrin batısına bir KOBİ OSB, doğusuna bir KOBİ OSB ve bir TEKNOSAB kurulması konusunda anlaşmaya vardıklarını, bu bölgelerden kar elde etmeyi planlayanların da şehre kültür merkezi, kütüphane gibi yapılar yaparak kazançlarının diyetini ödeyeceklerini anlatmıştı her şey son derece normalmiş gibi…
Serdar Atilla Erdem’in açıklamasının;
“Bursa ovasının bu hale gelmesinde bu olayda olduğu gibi hiçbir sivil toplum kuruluşunun diğerinden daha az sorumluluğu yoktur. Üstüne basarak vurgulamak isterim ki; İMO Bursa Şubesi, sadece Kestel Soğuksu’da planlanan sanayi bölgesi değil, Bursa anayasası delinerek yapılmaya çalışılan tüm planlamalara ve Nilüfer Alaaddinbey, Ürünlü ve diğer bölgelerdeki gibi kaçak sanayileşme ve yapılaşmanın önünü açan, ben yaptım oldu yaklaşımlarına karşı mücadele etmekten ve her türlü girişimde bulunmaktan asla geri durmayacaktır. Biz bu konuya siyaset üstü bakarak, Bursa anayasasının içerisinde çözümlenmesi gerektiğine inanıyor, siyasi çekişmelere ve rekabete kurban edilmesini asla arzulamıyoruz” kısmı ayrıca önemli ve birleştirici bir yaklaşım içeriyor.
Benzeri birleştirici ve meseleye siyaset üstü bakışı Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan’ın yaptığı basın açıklamasında da gördük. Konu yine aynıydı. Hatta tarihi bir benzetmeye gidecek olursa iş, Bursa’nın en uzun mücadelelerinden olan Cargill mücadelesine benzer bir savaş için kolların sıvandığı söylendi.
Akdoğan’ın açıklamasından işin nasıl bir seyir izlediğini anlamak da mümkün. Şöyle ki;
“Süreç 2018’de başlıyor. Kestel’de OSB planlanan söz konusu alan 3 bin 300 dönümlük dev bir araziyi kapsıyor. Soğuksu’daki 3 bin 300 dönümlük alanın 2 bin 300’ dönümü hazine arazisi iken konut yapmak amacı ile TOKİ’ye devrediliyor. TOKİ konut yapmaktan vaz geçiyor ve sanayiciler tarafından kurulan bir Kooperatif, TOKİ’den sanayi alanı olmak koşuluyla 2 bin 300 dönümlük alanı satın alıyor. Bin dönümlük şahıs arazisinin 800 dönümü anlaşma ile 200 dönümü de kamulaştırma yoluyla S.S İleri Teknoloji Sanayi Toplu Yapı Kooperatifine devri hususlarında TOKİ ile ilgili Kooperatif arasında 29.11.2017 tarihli protokol imzalanıyor.”
Oldu mu sana ter temiz bir sanayi arsası. Arsaların satışı için belirli bir süre geçmesi gerektiğinden üzerine birer şirket kuruluyor, şirket faaliyet alanları arasına da teknolojik birkaç kelime ile uzay, havacılık, silah sanayi- yüksek ve ileri teknoloji sıfatları da eklenerekten bomboş, tertemiz bir sayfa açılıyor. Yani bundan sonrasında alıcılar aslında arsa, gerçekte ise işi boş, tertemiz bir şirket satın alıyor.
Gürhan Akdoğan da birkaç soru soruyor haliyle;
“İlk tahsisler kaç firmaya ve kimlere verildi? Kaç şirket el değiştirdi? İleri teknoloji bölgesi denen OSB de parsel sahipleri kimler ve iştigal konuları ileri teknoloji sanayi mi? Yoksa içinde sanayici bile olmayanlar var mı? 825ha büyüklüğe sahip 167 parseli mevcut FİFA standartlarında 1155 adet futbol sahası büyüklüğünde OSB de kaç firma faaliyete başladı?”
Sorulara şimdilik yanıt yok. Ortada TOKİ ile yapılan protokol de yok. Ancak İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem’in sunumunun sonunda gösterdiği fotoğrafta olduğu gibi bir iddia var. Daha planı askıya henüz çıkmış sanayi bölgesinin tabelası, bahsi olunan arazinin ortasında duruyor ve burasının bir teknolojik OSB olduğunu gösteriyor.
Gerçi vakti zamanında buraya iş makinalarının sokulduğunu, iş makinalarının dönemin Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır’ın müdahalesi ile alandan çıkarıldığını, yani kendini bu konuda feda eden isimler olmasa şimdilerde planı askıya çıkmamış sanayi bölgesinde inşaatların başlamış olacağını, tüm bunların yakın geçmiş hafızalarda, en azından benim hafızamda, hala yerini koruduğunu da belirtmek gerek.
İşin en üzücü tarafı ise her iki açıklamada da tarafların şehri korumak için kolları sıvamışken bir yandan da ‘Aslında biz sanayiye karşı değiliz. Elbette sanayi olmalı, ama gerçek teknolojik sanayi olmalı’ savunmasını yapmak zorunda kalması.
Çünkü sanayiye karşı olmak demek, iş kapısına, işçinin çalışacağı yerlere karşı olmak demek. Çünkü sanayiye karşı olmak demek, garibanın rızık kapısına karşı olmak demek bu ülkede. Oysa sanayiye değil de düşük kaliteli, çevreyi kirleten, az katma değer üreten, hem çalışana hem de etrafında yaşayana zararı olan sanayiye karşı olduğumuzu anlatmak güç. Kirli sanayi yerine toprağı doğru işleyerek çok daha iyi gelirler elde edileceğini anlatmak daha da güç.
Bursa’ya 1997 yılında biçilen ‘şehir sanayi karakterini değiştirmeli’ gömleğini giydirmek, bu şehirdeki sanayinin Anadolu’daki üretime bilgi satan sanayi olmasını mümkün kılmak, yatay değil dikey yönde büyüyen, AR-GE merkezlerine dönüşümün sağlanması gibi değişimleri sağlamak da mümkün olmamış görüldüğü gibi.
Karşı olduğumuzun bunlar olduğunu anlatmak zor.
Çünkü sanayi bölgesi kurulması için vakti zamanında olduğu gibi şimdi de tarlasını satan köylü halinden oldukça memnun. Zaten tarımdan para kazanamadığını, en azından tarlasını sattığında aldığı para ile şehirden çoluk çocuğuna bir ev aldığını söyleyip içi rahat oturuyor pek çoğu köy kahvesinde.
Halk için halka karşı halkın malını korumaya çalışmak tam olarak bu olsa gerek. Plan öylesine karmaşık ki, anlamak da anlatmak da zor. Karşısında durmaksa ancak birleşmekle mümkün…
Aslında bu saatten sonra tek düşünmemiz gereken, bu şehrin irili ufaklı 52 sanayi bölgesi hali hazırda varken, yenisine ihtiyaç var mı?